Meselenin anlaşılabilir kılınması için herkesin anlayabileceği bir dilde basitleştirmek yerine herkesin anlamak için çaba harcaması gereken bir durumda dile getirilmesi gerekiyor. Kendini aramaya çıkan siz okurlara bu arayışın karanlıkta başladığını söylemek durumundayım. Çünkü arayışa çıkmak, buluntu ve kalıntıları terketmekle mümkün olabilir. Buna aydınlık, ışıklar, lambalar, çakmaklar hatta çakıl taşları da dahil. Bulmak için terketmek...
Diyeceğim o ki kabuğu bir şekilde kırmamız gerekiyor. Başka bir deyişle karanlığı kırmak. Kimilerine göre zor kırılan bu kabuk cevizin olurken, kimilerine göre bu kabuk yumurtanın olabilir. Cevizin kabuğuna atıf yapanlar Yunus Emre'nin dizelerine değinmek istiyor belki de. Ben burada yumurta kabuğu bahsi ile anlatmak istiyorum. Eğer kırılmazsa yumurtanın kabuğu, kıramazsanız eğer o halde davulun sesi yalnızca uzaktan çınlatacak kulaklarınızı. Kabuk kırıldıktan sonra da işler düzene binmiyor. Ya kabuğa yabancılaşıp ona düşman kesileceksin yahut onu usulca geride bıracaksın. Ya bir ömür kabuğunla övüneduracaksın kırıklarından uzaklaş(a)madan yahut başının üstünde bir kırık parçasını ömrünce taşıyacaksın. Kinaye illa kesretin sırtına bağlanmak zorunda değil elbette. Küçük bir zerre, bir kırık parça dahi yeterlidir kinayeye. Bir çok mektup geleceğe hitaben yazıldı belki de. Okuyanların bir şeyleri anladıklarını varsaymalarına rağmen kastettiklerinin anlaşılmayacağı bile bile yazıldı. Zor zamanda konuşamadılar belki ama dar zamanlarda yazmadan duramadılar.
Güneş doğudan doğuyor elbet. Günyarı oluncaya kadar batıya dönmek idi gölgeyi kovalamak demek. Günyarı olanda vukuf bulmak en büyük erdemler arasında sayıldı. Gün ne vakit ki batıya meyletti bundan sonra doğuya doğru dönmek gölgemizi kovalamaktan gayrısı olmayacaktır.
Artık bütün mümkünlerin kıyısında değiliz, kıyılarımız ateşle çevriliyken.
"Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar"