Acılarımız Pinokyo. Tüm resmi gazetelerde yayınlandı. Artık tüm sokak başlarına tabelalar asıldı "bu yol denize çıkmaz" diye. O yol başından beri çıkmıyordu denize. Bunu sen de, ben de biliyorduk. Ama onca geldiğimiz yoldan sonra, yine de çıkma ihtimali ile yürüdük. Biliyor musun? İnsan doğumu ile ölümü arasında geçirdiği zamanda, doksandört kemiği eksilirmiş Eksilen kemiklerim bile bazı acıları hala hissediyor Pinokyo. Herkesle hançerim de, kendimle adım çıkmış gibi sanki. Bir insan diyorum. Daha ne kadar iyi niyete sığınabilir. Daha ne kadar yalandan yere, her şey yolundaymış gibi davranır. Dün gece bu dünyanın bana göre olmayışı çıktı karşıma. Her şeyi anlamaya çalışıyorum, kabullenmeye çalışıyorum. Ama senin kalbinin ritmine sokulan çomak, benim avcumu sızlatıyor. Gelinciklerle dolu tarlalara baktığımda, üzüntüsünden kan tüküren tanrıyı görüyorum. Her ayrıntısnı, her şeyi hissediyorum. Ama anlatamıyorum. Tarifinde bile zorlandığım bir şeyi nasıl anlayabilirsin ki. Bir gün anlatacağım ama. Sakin sakin. Kısacık cümlelerle, ama upuzun. Senin yokuşların varmış mesela. Ama baya yokuş. Benimse babamın ansızın gidişiyle sapladığı bıçağa, salıncak kurmuşluğum varmış. Rüya mıydı gerçek miydi bilmiyorum. Seni çok özlemişim mesela. Bir cıgara yakmışım yataktan doğrulup. Dakikada ikiyüz çarpmış kalbim. Biri bana "sen niye böylesin" demiş. Niye böyleyim anne. Herkese yuvayken, kendime gurbet. Bu cümle senin kalbini hiç mi yoklamaz. Ağlamışım, söylemiş miydim?