Sana yazmayı bıraktığımdan beri, ağrıyan yerimi bulamıyorum. "Ne kötü şeyler oldu" diyorum. Durup durup aynı şeyi söyledim kendime. "Ulan ne kötü şeyler oldu be, hala nasıl baş edebiliyorsun" Ben senin, beni severken dikenlerinin batmasına, beni severken köşelerine çarpa çarpa. Hani böyle elim yüzüm çizilmiş, hani böyle iyileşeyim derken kan revanmışım. İçimin acısını hep görmüş ama "olsun, O'da öyle seviyor" demişim. Meğer zaman ne kadar haklıymış. Meğer ben ne aptal. Neyse. Güneşe küsmüş gün döndü çiçeği gibi içim. İçim bir parça Neşet Ertaş türküsü, biraz Zeki Müren. Biraz da Teoman yalnızlığı. Yazarken değil, okurken de değil. Ama bunları birinin sesinden dinleyince anlıyorum. İnsan kendi içini bu kadar kırar mı Metincim diyorum, kırarmış meğer. İnsan kendine de savaş açarmış mesela. Hem de en savunmasız haliyle. Ama sen bilirsin bunları. Zırhım olsa bile arkamı döndüğümde nasıl vuracağını. O bıçağı en güzel nereme saplayacağını.