Öfkeyle elini cam bardağa doğru savurdu. Kendine yaptığı zulmün farkında değildi. Ellerinden kanlar boşalıyorken sadece elini saklamanın peşindeydi, evdekilerin gördükleri an panikleyeceklerini biliyordu. Öyle de oldu, herkesin aceleyle kanı durdurmak için çabaladığını görüyor ama hiçbir şey yapamıyordu. Bir şeylerin farkına varmaya başlamıştı. Ailesine, kendine yaptığı zulmün bin kat fazlasını yapmıştı. Durum, ona hâlâ ciddiye alınacak bir şey değilmiş gibi geliyordu. Ellerinden oluk oluk kan akarken hastane hastane dolandıkça durumun ciddiyetini anlıyordu. Bunun yanında, ailesini ne kadar üzdüğünü görmesi, cabasıydı. Aslında her şey daha yeni başlıyordu. Tek elle uzun bir süre geçirecek ve acizliği kemiklerine kadar hissedecekti. İşin aksi gibi onun elini kestiği sıralarda, dünyada öldürücü bir salgın başlamıştı. Bununla beraber hastaneler çok ağır vakalar hariç çoğu hastaya bakmıyordu. Fizik tedavi görmesi gerekiyor fakat doktorlar salgın hastalığı ile ilgilendiği için tedavi göremiyordu. Gittikçe artan pişmanlığı, kendini derin bir üzüntüye sürüklüyordu. Akşamları herkes uyuduğunda dolaptan tek başına bir şey alması dahi mümkün olmuyordu. Üzülmekten başka yapabildiği tek bir şey vardı, o da pişman olmaktı. Her gün neredeyse hastaneye gidiyor ve bir sürü meraklı gözü kendi üzerinde görüyordu. Kendisinin bu süreci yaklaşık bir aydı, ya ömür boyu bu durumda olanlar, onlar nasıl tahammül ediyordu bu gözlere! Böyle bir şeyi yaşamadan anlamak mümkün değilmiş gibi gelirdi. Haklı olduğunu, yaşadığı zaman kesinleştirmişti. Aslında gözlere tahammül etmek o kadar zor değildi. Zor olan, insanlara muhtaç olmana rağmen muhtaç değilmiş gibi yapmaktı.