Pişmanlık, çoğunlukla hepimiz korkarız bu duygudan, elimizden geldiğince kaçınmaya çalışırız. Yaptığımız veya yapamadığımız şeylerin doğurduğu hoşnutsuzluktur pişman olma duygusu ve bu duygunun son kullanma tarihi yoktur, geçmez, azalmaz, unutulmaz. Geçmişi bir okyanus gibi düşünürsek pişmanlık da o okyanusun orta yerinde, bir daha asla harekete geçmemek üzere demir atmış bir gemidir. Kaçabilir, uzaklaşabilir, onu orada bırakıp yolumuza devam edebiliriz düşüncesine kapılırız ve bu büyük bir yanılsamadır aslında.

Bazen söylenilen en ufak sözde, atılan bir adımda ya da soluduğun her bir havada karşına çıkar bu sancılı duygu. Biri ensende soluyormuş gibi hissedersin; yavaş, kesik ve sıcak bir soluk. O zaman anlarsın kabullenmen ve bununla

yaşaman gerektiğini. Kendinden bir şeyler eksiltmene yol açar geçmişe duyulan pişmanlık. Şüphe edersin düşüncelerinden, hislerinden, en önemlisi de bunca yıl olduğun kişiden. Kendine olan saygını yitirirsin ve bu saygıyı geri kazanmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur ama imkansız değildir. Amacımız pişmanlığa düşmemek, düşersek de kurtulmaya çalışmak olmamalı. Aksine mutluluğa nasıl kucak açıp onu nasıl benimsiyorsak burada da aynı şeyi

yapmalıyız. Evet, geçmişimizi değiştirmez belki bu ama gelecek hâlâ avucumuzun içinde ve yaratılmayı bekliyor. İçten içe biliyoruz ki güzel günler kalkıp bize gelmez, biz onlara gideriz.