Hayattan Sıkılanlar derneğine bir kedi geldi. Çember kurulmuş bir gölgeler silsilesinin ortasına uzandı ve patilerini yaladı. Yedi gölge, yaşlı suratlar ve sivilceler, bastonlu amca ve göz torbaları sarmış gençler. Her birinin gözleri yerde kendini yalayan kediye kaydı. Biri gülümsedi diğeri pisi pisi dedi. Yaşlı olan suratını ekşitti.


“Konumuza tekrar dönelim,” dedi elinde kalem olan kadın. Saçları beline kadar uzun, kızıl mı kızıl. Kediden etkilenmemiş bir ifadesi var. Kedinin hep buralarda olduğunu, meyveli yoğurttu sevdiğini biliyor. Arada yatağına alıyor. Yalnız olmaktan korkuyor. Yalnız olan insanlara yardım ediyor.


“Vücudum bana ait. Yatağa çivilenmiş gibi hissediyorum,” diyor göz torbaları zemine dokunmak isteyen genç. Adı Ali. Gece hep uykusuz, gündüzleri ise bitmesi gereken bir film gibi yaşıyor hayatını. Ölü babasının mirasıyla pizza dükkanlarına kar akıtıyor. Canı fena sıkılıyor. “Tanrının eli yeryüzüne inip beni yatağıma ve düşüncelerime dikmiş ve terk etmiş gibi hissediyorum.” yutkunuyor, gözleri biraz nemlenmiş ve bakışları ilgisizce zemine uzanıp hırıltı çıkartan kediye yöneltiyor. Sizi görmezsem beni görmezsiniz diyor kendine. Kedi orada, kediye odaklan diyor.


Baş konuşmacı, kızıl saçlı kadın boğazını temizleyip teşekkür ediyor. Sıradaki diyor nazikçe.


Sıradaki konuşuyor. Saçını üçe vurmuş bir kadın, kaşlarını usturayla alırken iz bırakmış, pörtlek gözleri daha belirgin, yeşil yeşil parlıyor loş ışıkta. Burada olmak istemiyor ve adını hiç sevmiyor. İsmi Fatma. “Etrafımda bir sürü kalabalık var, dolu gölgeler ve sürekli konuşuyorlar. Onları isteyemiyorum diyemiyorum. Onlarla katlanıyorum ve bu beni fena sıkıyor; şehir şehir arşınladığım yerlere kendimi sürükleyip farklı bir şeyler olmasını umut ediyorum. Bir şey olduğu yok.” konuşurken sesi hiç titremiyor, bu konuşmayı defalarca yaptığı bariz. Eve gitmek istiyorum diyor kendine. Yaptığım saçmalık konuşmak delilik diyor ama annesini seviyor. Annesine bir söz vermiş. Kediye bakıyor. Ayağa kalkmış kuyruğuyla oynuyor. Gözleri kuru ve gülümsüyor.


Kızıl saçlı kadın konuşmadan, sıradaki demeden yaşlı amca boğazını temizleyip konuşmaya başlıyor. Sessi derinden yankılanan bir boş oda hissi veriyor. Herkes dikkat kesilmiş, kulaklar kabarmış Yaşlı Amcaya bakıyor. Ses derin ve söylediklerini merakla bekleten bir hava yaratıyor. “Karımı ağlattım, onu aldattım ve hala aldatıyorum,” diyor. Sözlerinde tek bir pişmanlık kırıntısı yok. Pişman değilim ki diyor içinden. “Canım sıkıldı, aynı yatak oyunları bunaltı beni. Düşündüm ki başkaları olursa, onların ilgileri ve sıcaklıkları değişirse bu sıkılma halinden kurtulurum... yanılmışım. Diğer yandan bu yanılgıya tutulmuşum. Ondan kopamıyorum. Dün aldattım, yarın yine aldatacağım ve hala kendimi bir şey hissetmeyen bir yaşlı bunak gibi hissedeceğim. Ne pişmanlık ne de bir heyecan kırıntısı var artık ruhumda. Beni terk etti.” Sözleri bitmeden bazıları iğrenir bakışlar yolladı Yaşlı Amcaya, soğuk hava esti gölgelerin arasında. Yaşlı Amca bunu hisseti ve omuz silkti. Sizin sempatinize ihtiyacım yok dedi içinden. Her biriniz kendi bokunuzda yuvarlanırken diğeri daha pis oyunu oynamak istiyorsanız benim için hava hoş dedi. Kediye baktı. Kedi hala gölgelerin ortasında uzanıyor. Kuyruğunu kovalamak saçma olduğunu anlamış olsa gerek gözleri hafif kısık. Belki de sadece uykusu gelmiş.


“Burada kimse kimseyi yargılamak için gelmiyor arkadaşlar,” diyor kızıl saçlı kadın. Eve gidip uyku haplarını alarak sevdiği dizisini izlemek istiyor. Yeni bölümü merakla bekliyor çünkü sevdiği karakterinin ölmediğini internetten öğrenmiş, spoiler yediği için sinirli olsa da bir rahatlama söz konusu. Ne olacak merak ediyor.


Söz isteyen ayağa kalkıyor. İsmi Kerim. Kimse daha önce ayağa kalkmış ve bu çocuk ayağa kalkıyor. Suratı sivilceler içerisinde utangaç biri. Elleri sürekli kollarına yapışmış bir kerpeten gibi sımsıkı, kırmızı izler bırakmış. Gözleri zeminde uyuklayan kediye kaymış, bir çitanın kalp atışlara sahip, göğüs kafeslerini zorluyor. Derin bir nefes alıp konuşmaya başlıyor. “Babam beni buraya getirdi,” bu sözler kusurlu bene bir neden sunar gibi fısıltılarla dökülüyor çatlamış dudaklarından. Kaçamak gözleri yüzüne fırlatılacak sözleri bir taş misali bekliyor. Bir şey olduğu yok Kerim konuşmaya deva ediyor. “Sürekli bilgisayar oyunları oynuyorum. Eskisi gibi zevk verdiğinden değil, hayır hiç sevk vermiyor hatta. Babam bu durumdan şikayetçi. Annem bizi terk etti ve benden endişeleniyor. Annemi özlediğimi sanıyor ama yanılıyor. O işe gittiğinde annem beni oklavayla döverdi. Çirkin olduğumu ve konuşamayan bir bebek gibi davrandığım için tepesini atığını söylüyordu. Annem gittiği için rahatlarım sanmıştım ama sonrasında bir boşluğun içinde buldum kendimi. Onu özlemiyorum ama ne yapacağını bilmeyen kendimle uğraşacak gücüm de kalmadığını fark ediyorum. Birisi, be uyurken ruhumu emmiş ve sadece bu çirkin kabuğu bırakmış gibi hissediyorum.” Kerem nefes nefes kalmış, gözlerini konuşurken bir kez bile olsa kediden ayırmadı. Ayağa kalkmak için izin istemediği gibi oturmak içinde istemiyor. Elleri kollarını sıkmaktan iyice kızarmış. Utangaç ve her şeyden korkan bir tavuk olduğu için kendine sövüyor içinden. Bu sözler annesinin. Sen bir tavuksun derdi. Kerem bunu hatırlıyor. Burada ne işim var, neden bu yabancılara kendimi anlatıyorum ki diye düşünüyor. Psikoloğu bıyık altından gülüp küçümsememiş miydi zaten. Ne işim var burada. Kedi uyuyor. Kedinin uyuduğunu yeni fark ediyor. Çok huzurlu olduğunu düşünüyor.


Sıradaki konuşmacı bir dilenci. Dilsiz bir dilenci. Elinde bir yazı ile çıka gelmiş kızıl saçlı kadına. Kadın kafasını sallamış dilenci karanlığa karışıp ertesi günün akşamında kapısını çalmıştı. Dilenci sessiz ve buna zorunlu. Kafasında bir kep var. Saçları uzun ve sakallarına karışmış. Kocaman bir kaşı, çatlak bir burnu ve insanı etkileyen bir bakışı var. Dilsiz olsa dahi o bakışlar herkese farklı cümleler kurdurtacak kadar güçlü ve derin olduğunu hissettiriyor. Dilenci yorulmuş. Kendini böyle tarif ediyor. Sokağın başına geçip her saat ellerini havaya kaldırmaktan bıkmış bir şekilde yabancıların hayatlarını merak etmekten, onların gözlerinde bir aksesuar olmaktan sıkılmış. Üşümekten ve gençleri tükürüğü olmaktan gına gelmiş. Karşı koyacak gücü olmamasına rağmen buna alıştığına hırçın. Koy vermişliğin kucağına düşmüş koca bir bebek gibi hissediyor kendini. Ölmekten korkuyor yaşamaktan aciz bir ceset diye tabir ediyor kendini. Herkes konuştu o ise sessiz. Kediyi izliyor, gözleri aralanıp gölgelere bakan kediyi. Onu kucağına almak istiyor. Belki biraz sever veya oyun oynar. O bile mırıldanıp bir şey olma cabasında...


Son gölgeyi kimse tanımıyor. Kızıl saçlı şüpheli ona karşı. Adı sanı belli değil bir uydurma isme sahip. İsmi sözde Gaye. Kısa boylu ve şişkin memelerine uymayan bir isim. Tüm konuşmalar sürecinde kıvrık bir dudağa sahip, hafif bir küçümseme ile oturup bacak bacak üstüne atmış beleş kahvesinden yudumluyor. Ne evsiz ne de bir derdi olan tipi var. Dışarıdaki hayattan sıkılıp dışarıdaki hayatı isteyenlerini içerisine sinmiş biri. Kızıl saçlı kadın bunu hissediyor ve sahte isimli kadını geri çevirmiyor. O da geliyor, karşısında oturmuş anlatacak bir şeyim yok diyor pişkin pişkin. Burada dinlediği deli zırvalığı onu gülme isteği uyandırıyor. Her biri içine kapanıp kilitlemiş odalarını diye düşünüyor. Ben neyim peki diyor kendine. Kahvesini yudumluyor. Güzel bir işi olan, kendisini seven bir kocası ve ilk okula giden bir kızı var. Evde beslediği bir köpeği ve havuzlu evi. Burada ne işim var diyor kendine. Neden kocama mesaim uzadı diyip buraya geliyorum. Beni buraya çeken şey ne. Cevabını bilmiyor. Dışarıdaki hayattan kopmuş gibi hissettiğini söylemek yalan olur. Şirkette doğum günü kutlanırken deli gibi sarhoş olmamış mıydı? Kendisinden hoşlanan genç asistanıyla flörtleşmemiş miydi? Ben ne yapıyorum. Kendisi de bilmiyor. Buraya geldim çünkü hayatımda kendimden başka bir şeyler olma olasılığını görmek istedim diyor, söyledikleri gerçek mi yalan mı ayırt edemiyor. Belki biraz sorunları olan cool birisi olmak istiyorum diye düşünüyor. Neyse diyor. Eğlenceliydi. Kediyi sevdim diyor. Nasıl da patilerini yalıyor kerata. Köpeğimin yanına alsam acaba anlaşır mı diye düşünüyor. Kızımda kedilere pek düşkün.


Kedi ayağa kalkıyor. Gölgeler sessiz ve o da geriliyor. Tüm gözlerin ve ilginin üstünde olması zere kadar umurunda değil. Siz umumda değilsiniz ama bana hayransınız diye düşünüyor olmalı. Neden olmasın. Sonra sıkıldığını belli edene bir esnemeyle yürümeye başlıyor. Kendine seslenen sivilceli çocuğu umursamadan geldiği karanlığa gidiyor. Gölgeler sessiz ve kızıl saçlı kadının bir şey söyleyerek bu sessizliği bozduğunu duyuyor. Kedinin umurunda değil. Karanlığa ve dışarı çıkmak istiyor. Burasının havası biraz bunaltıcı oldu diye düşünüyor. Kapı aralık. İçeri gidiyor. Sonra bir dolap, tepesinde açık pencere var. Zıplıyor ve pencereden kıvrak bir şekilde kurtulup dışarıya adım atıyor. Trafik sesleri ve uğultular kulağın akın ediyor. Bağrışmalar ve ışıklar her yerde. Yıldızlar kayıp gökyüzünde ama olsun. Karnı açıkmış en sevdiği yaşlı kadının evine doğru yol alıyor. Yemek saati diye düşünüyor. Bana yine haşlanmış özel soslu tavuğundan yapmış olmalı diye düşünüyor. Patileri hızlanıyor, bahçeden bahçeye atlıyor, balkonları ve ağaçları arşınlayıp tanıdık sesi işitiyor.

Pi

si pisiii.