Piyano başında bir ceset; gözleri açık, suratı kırışıklıklar ve yaralar içerisinde, saçları seyrek, ensesinde sarkmış. Bu adam ölü, bu adam sessiz. Parmakları piyanonun tuşlarında. Son nefesi nota olarak yükselmiş.


Kimse yok odada, sessizlik bir zamanın gürültüsünü bastırmış, ağırlığını hissettirir olmuş. Bir ceset var odada. Örümcek ağlarıyla kaplı mobilyalar terk edilmiş; duvarda asılı porteler yalnız, çiçekler ölmüş ve ahşaplar gıcırdıyor en küçük esintide.


Son nota çalındı, son nefes verildi acı içinde ciğerleri doldurmadan. Yaşlı göz kapaklar yorgun, gri çalan gözler çok şey anlatıyor ama ketum. Bir adam var odada, piyonun üstüne devrilmiş bir adam bu. Babasının jilet gibi giyindiği takım elbisesi ile elinde yaptığı her hata da üstüne inen bir cetvel hatırası üşüşüyor. Kitaplara ve sanata adanmış bir intihar bu adamın yaşamı. Dışarıda top sektiren veletlerin hayatını özlemle anan, özgürlüğü ve ne istediğini bilemeyen, elinden alınan bir adamın bakışı bu. İsteksiz ve memnuniyetsiz bir surat. Onu oydular, sert çekiçle, dövdüler sanat ile.


Bir adam var odada ve yalnız. Ölü, kimsesiz ve ardında gözyaşı dökecek kimsesi olmayan memnuniyetsiz bir adam bu. Son sözler söylendi. Ölüm geldi kapısına, baktı adama; hüzünlü, elini tutarken ne çok yalnızlık var diye düşündü ve gitti. Ölümün bile eşlik etmediği bir adam bu.


Aşık olmaktan korkan bir adam bu, hayatını piyanonun başında yaşayan bir adam. Ne denizin esintisini ne de bir kadının sıcaklığını yaşadı, okuduğu kitaplara dalamadı binlerce yazının içinden. Yalnız yaşadı, yontulmuştu kendisiyle.

Öfke dolu bir adam bu, bakmayın ona, biraz alıngan biraz da sessizdir. Ölü olduğuna kanmayın; şu an bile kafasında nota tuşları dolanıyor, müziğin renkleri dans ediyor.


Aldanmayın sakın bu piyano adama. Müzikten anlamaz o. Tek derdi doğru çalmak, hata yapmamak. Babası var kafasında, diğer insanların parmak uçları var. Müziğin ruhunu duymadan bir ömür adamış bir adam o. Bakmayın müzik yaptığına, bir çocuğun müzikten anladığını bilmez, hissetmez.


Bir adam var odada. Yalnız başına ölen. Yaşlı mı yaşlı tozlar kaplamış siyah takımından başka bir şey giymemiş bir adam. Yargılamayın hemen şu garibanı. O istemedi belki bu hayatı. Kimse bilemeyecek. Belki mutluydu bu halinden belki de gizlice gözyaşı döktü diğer hayallerine. Sessizce izleyin, rahatsızlık vermeden. İşte kapı orada. Ölü adam yatıyor ve son söz söylendi. Çokça tanık oldunuz, gitme vakti.


Hadi gidin evinize. Yolda fazla düşünmeyin sakına. Hayatınız size biçilmiş bir rüya. Tadını çıkarın ya da üstüne toprak atın.


Hadi kış kış, burada yok öyle büyük bir hikâye. Bir adam var. Ölü mü ölü. Bedeni buz kesmiş huzura kavuşmuş belki. Gözlerinizde yansıyan kemikli ellerine anlam yükleyen siz, gidin artık. Geç oldu saat. Çocuklarınız bekler, kocanız işte, karınız alışverişte. Hadi gidin, parkta uçan kuşları izleyin. Haberlerin sesini açıp insanlığınıza yanın, patronunuza sövüp çocuğunuza bağırın. Gidin artık istenmiyorsunuz burada.


Bir adam var burada, yaşamış ve ölü olan. Memnuniyetsiz, biraz da soğuk. Kim takar, o yaşadı ve öldü takım elbisesi ile.


Hadi gidin, saat geç oldu.