"Yedi adam biri bir gün

bir kan gördü

gereğini belledi

yari alsa koynuna

Ayırmaz kanı yanından’’

Cahit Zarifoğlu

 


Dil, kişioğlunu diğer milyonlarca türden yegâne araç. Dil olmadan insan tek bir yol bile alamazdı. Bir saniye durun ve dilin olmadığı bir dünya düşünün. (Bunu düşündürecek bir yazı olmayacaktı elbet.)

Hayatta hiçbir şey durağan olmadığı gibi dil de durağan değildir. Milyonlarca yıl içinde milyonlarca kaynağa bölünmüş, kaynağı bilinmeyen bu bölünme süreğen araştırmalara, çevresinde çeşitli bilimlerin doğmasına sebep olmuştur.

Elbette bu kaygı çok daha sonradır. Uzun zaman dili yalnızca sesli iletişim aracı olarak kullanan kişioğlu yaşadıklarını, tecrübelerini, onlarda iz bırakmış olan hadiseleri aktarmak, inançlara bağlılıklarını gösterme ihtiyacı gütmüşlerdir.

Hemen her türde olduğu gibi şiirin de doğuş noktası inançtır. İnanç güdüsüyle doğan kişioğlu becerebildiği kadarıyla ritüeller düzenlemiş, bu bağlılığı birbiriyle alakası olmayan toplumlarda benzer tarzda vuku bulmuştur. Doğaçlama olan bu ritüellerin gelenekselleşmesiyle olağanlaşan dansların yanında söylenen bağlılık yeminlerinin de akılda kalması gerekiyordu. Çünkü değerlenen her şey putlaşır.



"Jezabel kan içinde yatardı"

Attila İlhan



(Kendiliğinden bir süreç sonucu) Kafiyenin bulunmasıyla önemli bir sorun halledilmiş olmalıdır. Düşüncedeki bu aşım dili de geliştirmiş ve yeminler çeşitlilik kazanmıştır.

Sonrası eğitimli bir su yatağı misali akıp gitti, şiir kollara ayrıldı ve kimi zaman sahnenin ortasında kimi zaman arkasında hayatımızın olmazsa olmazı oldu. Kimi zaman dini bir yakarışı anlattı bize kimi zaman savaş çığlığıydı iki hükümdar arasında, kimi zamansa yürekleri yakan bir aşkı anlattı. Hep denir ya az sözle çok şey anlatma sanatıdır diye, diller de bu tanıma hep sadık kaldı. Şiir, batı dillerinde daha direkt bir anlatımla yaptı görevini; doğu dillerindeyse okuyucunun gözlerini daima kapalı tuttu. İki satır için sayfalarca açıklama yaptırdı kendine kimsenin hemfikir olmadığı. Bunu da kurcalamayı ihmal etmedi kişioğlu, ayarlarıyla durmadan oynadı: Ansızın kafiyeyi kaldırdı, olmadı anlamı/mesajı kaldırdı, sıkılıp alt alta değil yan yana yazmayı denedi; bazense dağlara değil buzlara şiir yazdı.

Anlaşılmaması için özen gösterdi, özel uğraş verdi. Bunu dava edinenlerden bahsetmiyorum, böyle yapmak zorunda hissedenlerden bahsediyorum.



"Başım sükutu öğüten

Uçsuz bucaksız değirmen;

İçim muradına ermiş

Abasız, postsuz bir derviş."

Ahmet Hamdi T.



Şiir, ketum adamların işidir. Ancak şiiri ketumlaştırmaksa bambaşka bir meseledir. Çabuk tüketilmeyi göze alanların aksine, aleladeleşmek yerine üstünün tozlaşmasına memnun kalanların yöntemidir. Bu şiirler kolay kolay laçkalaş(a)maz, beğenil(e)mez, anlaşıl(a)maz. Şair içinin yansımanın aksini görmek istemez ve yansımayı buğulaştırır. Bu sızısının bir tezahürü olabilir. Bu yaraya dokunulması onu bilinir kılar. Bilinense bayağılaşır. Herkesin kendi yarasını görmesi en makbul olanıdır. Aşikar olan basitleşir. Halbuki yazan için koskoca bir ömür...

Sen gör(ün)meyenin peşinden koş...

 


"Sizin alınız al, inandım

Sizin morunuz mor, inandım

Tanrınız büyük amenna

Şiiriniz adam akıllı şiir

Dumanı da caba."

Turgut Uyar