Plastik… Yaklaşık bir yüzyıl önce icat edilmiş mendebur madde. Doğadan uzak gereçlerin vazgeçilmez hammaddesi. Doğayı terk etmeye gittikçe müsaitleşen, kopup geldiği gerçekliği düşman edinmeyi pek seven insanoğlunun bitişe doğru ilerleyişini hızlandıran sevimsiz.


Yaratıldığı-evrimleştiği- andan itibaren yok olma süreci de başlayan insan ırkı ne yazık ki üreterek zenginleşme güdüsünün yerine tüketerek yoksullaşma güdüsünü tercih etmektedir.

Çok eski zamanlara gitmektense bugünün insanına baktığımızda gittikçe vahimleşen tablonun zirvesini de görmüş olacağız. Basit ve küçük mutlulukların ömrü anlamlı kılabilecek yegâne güzellikler olduğunu anlamayan veya yadırgayan insan, tehlikeli ve kirli hırslarla yüzünü paraya, sahte ilişkilere ve kaygan zeminden imâl statüye dönüyor. Sonucu tahmin etmekse hiçbir zaman zor olmuyor.

Daha lüks…

Daha çok…

Daha büyük…

Sonu asla görülemeyecek koşturmacalar, tatminin asla uğramayacağı arayışlar ve gittikçe zehrin yayıldığı bir hayat.


Gerçek bir sevginin, Aşk’ın, dostlukların, kitapların, şiirin, müziğin, seyahatin, engin yıldızları seyretmenin, karşılıksız hayvan sevgisinin, bir ağaç yaprağındaki dönüşümün, temiz havayı içine doldurmanın yani doğamızın gerçekliğinde olan; sayılamaz güzellikleri içselleştirmek ve hayatımıza dahil etmek bizi günden güne iyileştirip özümüzü besleyecekken plastik zevkleri, plastik sevgileri, plastik hayatları tercih ediyoruz !


Herkese biçilen bir ömür var ve bu ömrün çerçevesinde şekillenen hayat. Geçip giden milyarlarca insanın ve yaşayan milyarlarca insanın çabasız bir şekilde elde ettiği hayat.

Peki Yaşamak ?

Yaşamayı da kendiliğinden, çabasız ve herkes gibi elde edebilir miyiz ?


Hayalini kurup tüm benliğimizle istememiz gereken gerçek de tam olarak bu soruyu sorduğumuzda kendini göstermeye başlıyor, edindiğimiz hayatı yaşamaya dönüştürebilmek…

Peki Yaşam’ı yakalayabilmek çok mu zor ?

Sığ ve kaygan hayattan yaşamaya adım atabilmek çok mu emek istiyor ?

Emek verilmeden kazanılan her şeyin yavan bir getirisi olduğunu biliyoruz, her edimin emek verildiğinde anlam kazanarak güzelleştiğini bildiğimiz gibi. Ya bize yaşamayı verecek olan zannettiğimiz gibi yorucu bir emek değil de doğanın(doğamızın) içinde saklı bir özse; esas yorucu olan sahte ilişkilerken güç veren saf ve gerçek sevgiyse… Cevabımız her ne olursa olsun herkes için farklı bir köşede saklanmış ve bıkmadan bekleyen Yaşam’ın hak ettiği çok şey var. En azından hayat ile arasındaki farkın ayrımına varmak ve onu kucaklamak için ilerlemek gibi.

Gerçek olan huzur, saadet ve derin anlamlar için değmez mi ?


Plastikten ve tüm yapaylıktan uzak, özümüzün ve gerçekliğimizin ışığında yaşayabilmeye..!