"Yanlış biliyorsunuz abicim. Kadıköy'ün en meşhur DVD'cisinde çalıştım 2 yıl boyunca. İzlemediğim film kalmadı. İran Sineması, Fransız Yeniciler, Tarantino... Zaten Tarantino da üniversite okumuş biri değildir. Benim gibi DVD'cide çalışmış ve sürekli film izlemiştir. Kendinizi geliştirmeniz lazım. Ben kendi kendime önce İngilizce öğrendim ve şimdi Fransızca öğreniyorum. Zaten bir iki aya sevgilimin yanına Fransa'ya taşınacağım. Buralarda sizin gibi kendimi harcayacak değilim."


Neden? Neden buradayım ve neden bu konuşmada sıkışıp kaldım? Neden insanlar kendilerini önemli sanıyorlar? Neden bu sahte mimiklerle insanlara kendilerini önemli hissettirmek zorundayım?

Bir Adanalı, bir felsefe öğrencisi ve bir bağımlı barda sohbete başlamışlar. Fıkranın komik olmasını sağlayacak vurucu kısımı, Adanalının fıkrada oluşunu reddetmesi. Haksız mıyım Friedrich? Göz göze geldiğimizde gülüyor olmandan anlıyorum ki haksız değilim. Zaten en son ne zaman haksız olmuştum ki? Hatırlamıyorum.


"Siz kendinizi geliştirmedikten sonra kimse size bir şey katamaz. Ben ne uğraşacağım oğlum sizinle. Biraz atik ve istekli olmanız lazım. Bak sen felsefe okuyorsun bu iyi bir şey. Sen okumuyorsun ama zehir gibisin. Sende gençliğimi görüyorum oğlum ben. Sen benim içtiklerimin yarısını içsen kafayı yerdin."


İşte beklediğim cümle kuruldu. "Sende gençliğimi görüyorum." Ne harika bir cümle ama. Sanırım, bütün bir ömrüm boyunca birilerine benzetileceğim ve sanırım, sürekli birileri bende gençliğini görecek. Bir şarkıda da dendiği gibi; hepsine alışıyor insan, hepsine ne fena!


"Neyse artık. Ben gidip biraz alt katta bakayım. Kafanızı kullanın gençler. Gözlerinizde o ışık olsun. Haksız mıyım?"


Bıyıklı ile aynı anda ve aynı tonajda haklısın demekle yetiniyoruz. Adanalının biraz daha uzaklaşmasını bekliyoruz. Sözleşmişiz gibi, olması gerektiği gibi... Ne eksik, ne fazla.


"Senin samimiyetsizliğin daha anlaşılır oluyor Friedrich. Sonunda yalan söylediğimiz anlaşılacak sayende."

"Farkındayım abi ya. Ama emin ol elimden geleni yapıyorum. Bu aralar yalan söyleme psikolojisi üzerine okumalar yapıyorum hatta."

"İşe yarıyor mu peki?"

"Sence?"

"Yaramıyor sanki."

"Bence de."


Bir zamanlar İstanbul'un en gözde barlarından birinde, dönemin koşullarına ayak uyduramamaktan dolayı sinek avlarken, bağımlı bir hetero ile felsefe öğrencisi bir homo neler konuşabilirdik ki? Kaçılan sorunlardan mı? Sanmıyorum. Seks hayatımızdan mı? Neden olmasın?


"eee... bu gece hiç erkek kaldırdın mı?"

"Yok be oğlum. İş yoksa seks de yok. Erkek müsveddeleri sarhoş olmadan kendileriyle yüzleşemezler bilirsin."

"Bilirim."

"Sen ne yaptın? İhtiyacın olan kimyalar için para bulabildin mi?"

"Henüz değil ama inancımı koruyorum."

"Kadınlarla fikir alışverişine girdin mi peki?"

"Beni bilirsin Mercury. Flörtöz bir orospu olduğumu gizlemeyi sevmem."

"Evet, sevmezsin."

"Salud öyleyse."

"Cheers."


Ne zamandan beri cin soda sever oldum? Barda çalışmaya başladığımdan beri. Peki ya seviyor muyum cin ile sodanın karışımını? Hayır ama biradan iyidir. Bedava olan her şeyi sevdiğim gibi. İnsanları izlerken zevk aldığım günleri hatırlıyorum. Uzak bir geçmişin parçası gibi hatırlıyorum. Sarhoşları ve onların kendine has olan güvenlerini övdüğüm konuşmaları hatırlıyorum. Özgürce içebilecek maddi gücümün olduğu vakitlerde, benim de böyle olduğum gerçeğine inanmak istemiyorum. Adını hatırlamadığım bir kadın bana çok dalgın olduğumu söylüyor. Her şey yolunda mıymış, Karadeniz'de hiç gemim var mıymış, annemin gözleri ne renkmiş, bunları öğrenmek istiyor. Eğlenen insanlar, eğlendiğini sanan insanlar ve mesainin bitmesini dört gözle bekleyen insanlar olmak üzere çeşitli sınıflara ayırıyorum kalabalığı. Solculuktan emekli olmanın verdiği bir refleks ile kendimi hiçbir sınıfa katmamayı seçiyorum. Bırakmak istiyorum. Her şeyi bırakmak. Her şeyi. Her siktiğimin şeyini. Ne olacaksa olsun artık. Nerede olacaksam olayım. Neleri göreceksem göreyim. Edeceksem bulayım. Burnumdan kanlar aksın. Kaçacak yerim kalmasın. Bütün limanlar bombalansın istiyorum. Hiçbir taşın üstünde başka bir taşın hakimiyeti kalmasın.


"Haksız mıyım Fredie?"

"Keşke olsan ama kesin değilsindir."

"Keşke olsam."

"İstersen Sarvan'a da sorabilirsin."

"Sarvan mı geldi?"

"Alt katta gördüm biraz önce."

"Ona sormam Fredie. Bana aynı hazzı yaşatmayacağına eminim."

"Erkeklere yaşatılacak hazlar konusunda deneyimliyimdir bilirsin."

"Salud mu peki?"

"Cheers bence."


Artık komik bile olmayan bir karikatür serisinin içine hapsolmuş gibiyim. Sorunlarla yüzleşmekten korkan birçok genç kız gibi ben de teselliyi Sarvan'ın yanaklarında arayabilirim sanırım. Bir boka yaramayacağına eminim. Paramdan arta kalanları daha kötü bir rock bara gidip harcamak gibi bir opsiyonum olduğuna neredeyse sevineceğim. Berbat bir rock barda bitecek olan bir hikaye daha ne kadar acınası olabilir ki? O rock bara bıyıklı bir erkekle giderek.


"Çıkışta Rolla'ya gidiyor muyuz?"

"Bilmem ki. Pek keyfim yok gibi."

"Ne zaman oldu ki?"

"Haklısın. Gidelim o zaman."

"Çıkışta öyleyse."

"Çıkışta."


Fredie inanmıyor olabilir ama erkek tavlamak konusunda göz ardı edilemeyecek bir lanetim var. Bu konuda bir iddiaya girip acınası hayatımıza biraz renk bile katabiliriz aslında. Katlanacak kadar kafam güzel olursa tabii. Hayata, insanlara, düşüncelere ve gerçekliğe katlanabilmek için bir şeylere ihtiyaç duyuyor olmam çok güzel. En önemlisi ise, bu yalana kendimi inandırabilmiş olmam. İnsanların aksine ben, kendimi kandırmayı ve bu tuzağa düştüğü için suçu yine kendime atmayı severim. Hayat bir oyundur ve her oyun gibi hayatın da bugları olur. En azından kendiminkileri biliyorum. Bunu ilk keşfettiğimde anlamıştım ben. Kendimin oyuncağı ve kuklacısıydım artık. Sonuç mu? Sonuç, saçmasapan bir barda, gereksinimlerimi karşılamak için ruhumu kiralamak. Kapkara absürt mizah konusunda kimse hayatın eline su dökemez. Aidiyetini sahip olmadığın şeylere adamak paha biçilemez.


"Sor hadi Sarvan'a."

"Neyi soracak?"

"Biz zavallı insancıklar için yolun sonunda ışık var mı?"

"Siz zavallı mısınız?"

"Biz zavallı mıyız Friedrich?"

"Ben zavallıyım."

"Yaptığını beğendin mi Sarvan?"

"Ben bir şey yapmadım."

"O bir şey yapmadı."

"Zavallı ile oturmuş ve onun zavallılığındaki katkımızı tartışıyoruz. Biz, zavallının da zavallısı olmalıyız."

"İş arkadaşlarımızı düşünürsek eğer, gayet iyi sayılırız."

"Bu bizim zavallılığımızı pekiştirir Sarvan."

"Friedrich haklı Sarvan."

"Sanırım siz, zavallısınız."

"Zavallı Sarvan. İnkar, büyük bir yanılgıdır. Haksız mıyım Friedrich?"

"Maalesef ki haklısın."


Maalesef ki haklıyım. Ne derler bilirsin; bir zavallıdan daha zavallı olan tek şey, haklı bir zavallıdır. Maalesef.