Merhaba sevgili. Birkaç gün geçtiğini söyleyebilirim. Her gün seni anlatmanın anlamsız olacağını düşünüyorum. Her sabah aynı terane. Her sabah aynı insan suratları. Her sabah yanan bir sigara. Her akşam yalnız başıma gezdiğim bir sokak. Kediyi merak etmişsindir diye düşündüm. Kedi biraz kilo aldı. Formunu koruması için sokaklara gitmesi gerektiğini söyledi. Ben de olgun bir adam misali anlayışla karşıladım. Günde birkaç saat iskambil oynuyorum. Yaşlıların genelde az arkadaşı oluyor. Benim bu eksikliği gidermemi istiyorlar. Benim eksikliklerim ne olacak? Soramam bu soruyu bu insanlara. Haksızlık olur. Seni daha az düşünmeye başladım bu aralar. Gün içerisinde yoğunluktan dolayı bir kenara bırakmam gerekiyor seni. Bir köşede gün boyunca beni izlediğini hayal ediyorum. Belki anlamsız olabilir. Tamamen anlamsız olabilir. Aşk denilen şey ne kadar anlamlı. Bir anda gözünün önünde beliren bir insan var. Her şey o bir anda meydana geliyor. Bir anlığına elinde olduğunu düşündüğün ipler kopuyor. Bir göze bakıyorsun başka bir gözle. Başka bir gözün seninle aynı rotada buluşması için bildiğin bütün duaları ediyorsun. Şanslıysan (Ben inanmam.) iki göz seni görüyor. Birinin ilk adımı bekliyor bir diğeri. Aynı anda atılmıyor o adımlar. Herkesin kafası çok karışıyor. Gizem karışıyor işin içine. Kimse o adımı atmıyor. Savaş meydanında bir cesurun çıkması gibi. Her iki tarafta o cesuru arıyor. Adımlar kayıp gidiyor. Yer yarılıyor, her şeyi yerin dibine kadar götürüyorsun. Umursamaz olduğum bir anda karşılaştık. Fark ettim zaman geçtikçe. Her şeyin böyle olmasını ister miydim? Bilmiyorum, bir kere oldu. Başka bir göz arıyor insan. Ben aramadım. Yalnızlığın derinliğine sürüklenmek istedim. Şimdi o derinliğin içinde kayboldum. Belki yeni bir yol bulurum diye geçmişi hatırlamak istedim. Kaybolmak ve kaybolmamak arasında bir yerde olduğum kesin. Zamanlar geçti. Zaman her şeyin ilacı değil. Aşk, o an geldiğinde yapmaktan başka bir çarenin olmadığı bir anda vuruyor insanı. Değişik bir an açıkçası. İnsan yalnız kaldıkça bir karmaşaya sürüklüyor kendini. Her şey daha çok karışıyor. Derinliğinde sonuna yaklaşıyorsun. Hayat bu mu? Ne yani şimdi, bitti mi? Sürekli bu sorular kafanda dönüyor. Kendini ayakta tutacak fikirler arıyorsun. Bir nedeni vardır demek zorundasın. Yaşamak için bir neden olmalı demek zorundasın. Şu anlık en güçlü nedenim sensin. Senin olmadığını düşünüyorum. Sen olmasan da ben varım. Bu derinleşen bir durum. Sıradışı olayların sıradışı kanıtları olmalıdır. Bu sıradışı bir durum. Kanıt benim. Dünya'yı incelediğimiz vakit böyle bir olayın var olması neredeyse imkansız. Ben kendime imkansız bir olay yarattım. Bu bencillik mi? Evet, öyle. Bu delilik mi? Size göre öyle bir durum olabilir. Daha önce delilikten bahsetmiştim. Ben bir karar veremedim. İnsanlarla bu konuyu tartışmak dahi istemiyorum. Banktan kalkmak zorundayım. Dükkânı zor olsa da bulabildim. Sokaklar boyu aklımda olmayan dakikalar boyu gezdim. Tam düşmeye yakın kendime bir duvar buldum. Tutundum. Sürükledim kendimi duvarın bittiği yere kadar. Duvar bitti. Buradan ne çıkarabiliriz bilmeyen kadın? Duvar sensin. Ben zaten benim. Duvarın sonu hayatın sonu. Bir sonraki duvarı bulana kadar sen bendesin. Ben sende değilim. Zihnimde bir hologram olarak varlığını sürdüyorsun. Bir sonraki duvara kadar zihnimdeki yerini korumaya çalışmanı istiyorum senden. Bu arada bu yazıları geçen biri okumuş. Öğretmen dediğim arkadaşı hatırlıyorsun, değil mi? Siz insanlar çok unutkansınız. O yüzden sormam gerekiyor. Yayınlanması için birkaç gün boyunca derin bir tartışma içerisindeyiz. Dediğim gibi ben bencilim. Her şeyi herkesle paylaşmanın her şeyi bir gün herkes yapmasını istemiyorum. Herkes zaten yeteri kadar sıradan. Herkes zaten yeteri kadar herkes. Herkes aslında en az benim kadar bencil. Ben sevgimi kimseyle paylaşmak istemiyorum sadece. Geri kalan şeylerin geçici süreliğine sahipleriyiz. Bu alemden bir gün göçmek için geldik. Bir adalet terazisinde tartılmak üzere tartıya çıkacağız. Bu cehennemde seni var ederek kendime bir cennet inşa etmiş olabilirim. Burası cehennem, başka bir cehennem aramıyorum. Mesai yapan günahkârlarla dolu. Bende bu sıralar onlara katıldım. Etrafı toparlamam gerek. Akşamdan kalma masaları sabah çalışmaları için uykuya yatırmam gerekiyor. Etraftaki masaları temizledim. Bazen anlatamayacak duruma gelince yaptıklarımı anlatıyorum. Sen de benim neler yaptığımı merak ediyorsundur diye düşündüm bilmeyen kadın. Ne komik! Kahkahalar içerisinde boğulmak üzereyim. Ben kendimi niye bu şekilde bir derinliğe ittim? Senden bazı zamanlar şikayetçi olmak zorundayım. Hiç kusura bakma. Her zaman mutlu bir hayat sürmek isteriz. Her zaman nasıl mutlu bir hayat sürelim? Böyle bir hayatın mükemmel bir laboratuvar çalışması eşliğinde üretilmiş bir iksire ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ara sıra sana kızmak zorundayım. Genel hatlarıyla hep böyle olmayacak, merak etme. Sende diğer insanlar gibi olmuşsundur büyük ihtimalle. Benim kafamdaki sen farklı bir sen. Seni kafamda öldürdüm. Yeniden doğdun. Adalet tartısından geçtin. Cehennemin dibine beraber gittik. Yeniden var olduk. Ben kafamda dönüştürdüğüm sana aşığım. Bu delilik değil mi? Hepimiz akıllı olmak zorunda değiliz. Kapatalım akıl hastanelerini o zaman. Kapatalım Freud'u, Adler'i, Yalom'u… Fikirleri kendilerine kalsın diyelim. Bence her şeyi toptan kapatalım. Ne gerek var bunca yaygaraya? Ne gerek var bunca savaşa? Ne gerek var? Ben sadece suali soran taraftayım. Taraf tutmak gibi bir saçmalığın içerisinde olmaktan nefret ederim. Bu delilik. Katılıyorum. Neyse, uyumam gerekiyor. Sana iyi günler, iyi geceler, günaydınlar ve iyi uykular... Tarih tek taraflı yazılan saplantılı mektuplar günü. Saat saplantılı bir adamı kim olduğunu hiçbir zaman bilemeyecek bir kadın geçiyor.