sandaletleri kavuşunca toprağa
cemreler de peşi sıra gelirdi
gülümsemesinden kürek kemiklerine aşağıya
o zaman vakitsiz bakışları tik tak ederdi
son cemreyi ellerinin arasından aldım
aldım diye de darıldı herhalde bana
sanki sonsuza kadar sürecekti
iki nefes arası büsbütün
eskimiş bulutlarını kaldırın gökyüzünün
ve gökyüzünün önünü açın vakit artık
primavera’nın
açmak ve doğmak bu aylara daha çok uyar
aman tazeliğine ve kirlenmeyişine
kirlenemeyişine aman
ne de olsa yağmurları ıslatmazmış
sokak ortasına bir heykel istemiş
martın doğumu onu nice tatmin eder olmuş
biraz tekir biraz beyaz bol bol gri
bir kadın tanıdım gözleri kahverengi
tomurcukla dansı ayların günlerin
etse etse bir vals eder
o valsi de kim bilir ne güzel eder
tomurcuk açan gözleri kahverengi
primavera’nın
gelişini önceden görmek marifet isterdi
yaban otları bitişi aralarından biraz papatya
biraz da begonya ve gelincik
kırmızı beyaz pembe
ne güzel ya derdin sen
sen konuşmasan bile gözlerin söylerdi
gülümsemen topraklara dökülür açardı
değdiği her yerde sandaletlerinin
primavera şimdi
bahara açmayı zor kılmışlar
ben zorlamadım
zorlasam kırılırdı zaten ben zorlamam
çiçeklere basmak ayıptır
öpmek daha ayıp
sevmek hele ne büyük ayıp
günah günah günah diye işlenirdi yaşlı karılar
onları cehennem alsın ben sana yeterim
aman diyelim dilini ısır
envai çiçek üstünde nice çayırlar
ve biz bize yeteriz
kokusu kısa saçlı bir kadının
primavera'dır
her şey bir sokakta başladı
zaten bir diğerinde de bitti
alev alev saçları o kadının
baharı getirdi
ne bir yağmur gördüm ne bir begonya
asma filizleri topraklara düştü
bana kalan şimdi
primavera
dünyaları doldurdum bir küçük kırmızı çantaya
sonra gittim hayal beyazı omuzlara astım
güneş öpmüş alnından
saçları ondan böyle yanarmış