“Sana protokol suyu getirdim!” diye girdi annem odamdan içeri, yüzünde heyecanlı gülümsemesiyle. Bense pijamalarımı giymiş yatmaya hazırlanırken annemin elindeki şişeye bakakalmıştım. Teşekkür edip elindeki su dolu cam şişeyi aldım, yatağımın yanındaki komodinin üstüne koydum.


Lise son sınıftaydım bu olay olduğunda. O gün, uzanıp uyumayı gün boyu iple çekmeme rağmen bu olandan sonra gözlerimi kapatmayı bir türlü başaramamıştım, zihnim allak bullak olmuştu. Ellerimi başımın altında birleştirmiş suya bakıyordum, ben ona soru dolu bakarken o beni gece boyu mağrur bakışlarıyla süzüyordu.


O gece ritüelimi bozup kafamda çalıştıklarımın tekrarını yapmak yerine onun üzerine düşündüm. Sahi ‘protokol suyu’ ne demekti? Evet protokole verilen su. Su mu? O zaman neden cam şişede ve neden protokole ait? Üstelik diğer sulardan az miktara sahip olmasına rağmen neden onlardan üç kat pahalı? Kendisini diğer sulardan ayıran elementsel fazlalığa mı sahip, normal sularda iki hidrojen bir oksijen varken onda üç tane mi hidrojen atomu var? Ya da doldurmadan önce okuyup üflüyorlar mı yoksa?E hayır, o zaman neden böyle bir ayrım var?


Düşündüm, düşündüm ve düşündüm. Saatler geçmiş ben ona bakarken o bana söylememiş. En son yüzümü acı bir tebessüm kapladı. Hayatımda ilkin küçücük bir delikle başlayıp üstünü ne kadar yamamaya kalksam da diktiğim bütün yamaları eriten bu boşluk, annemden ya da anne hatırasızlığımdan doğan bu boşluk… Evet şimdi bu boşluğun failleriyle tanışmıştım: protokol suyu ve protokoldakiler.


Annem ülke nezdinde sözü en çok geçen siyasi partinin kadın kollarında gönüllü olarak çalışıyordu. Evet gönüllüydü ama kendisinin aksine aynı işi yapan ama aldığı paraya bir türlü doyamayan o insanlardan kat kat daha çok çalışıyordu. Onlar 9-5 çalışıyorsa annem sabah 9 gece 12 çalışıyordu. Bazı geceler eve 2-3 gibi geliyor hatta bazı zamanlar gelmediği bile oluyordu. Çocukluğum bitip ilk gençlik yıllarımda başlayan bu serüven yıllar sürdü. Bu süre zarfında saçlarımı ören olmadı, öğle yemeklerimi hazırlayıp çantama koyan olmadı, giyim mağazalarına girdiğimde “Evde bu renk gömleğin var, başka renk al” diyen zaten olmadı. İşte yine kendi üstümü kendim örteceğim bir gecede oldu bu yaşananlar. O zaman anladım benim düşmanımın bir şişe su olduğunu. Onu içenler belki hiç düşünmedi ama ben düşündüm, her gece daha da idrak ettim, birileri bir şeyleri daha rahat yürütsün diye ben ve benim gibi binlerce genç binlerce anıdan mahrum kaldı.


Evet benim hikayem böyle başladı, peki siz hiç düşündünüz mü hayatınızdaki o protokol suyunun ne ya da kimler olduğunu. Ya da o suya bu adı verenin kim olduğunu? Protokol suları her yerde. Aylardır beklediğiniz konferansa gittiğinizde yer bulamayıp da ayakta dinliyorsunuz ya hani ama sonlara doğru bir protokol suyu çekmiş takım elbisesini önünüzden size bakmaya bile tenezzül etmeden en önde kendisine ayrılmış koltuğa yerleşiyor. İşte bunlar hep protokol icabı, protokol sululukları…


Bir gün büyük adam olduğunuzda halkla aynı suyu içmeniz temennilerimle, esen kalın.


7.04.2020/BURDUR