Bu kavram ben aklımdan geçirmeden var mıydı bilmiyorum lakin birçok anlama tercüman olduğu kesin (en azından benim için). Hayattaki varlığını sorgulamak, dünyayı anlamaya çalışmak, insanları gözlemlemek, çevreni incelemek sözgelimi natüralist ve realistlerin inceleme ve fotoğraf icabı gözlemleme ilkeleri. Bunlar benim için hep olağanüstü bir zevk olmuştu zira çoğu insanın erişemediği durumlar sanırım. Pirinç ayıklarcasına kendini ve çevreni incelediğinde sanki omuzunda öyle bir yük oluyor ki sonsuzluğun karanlığında tek başına koşturuyor gibi oluyorum. Hayatın filmlerdeki kitaplıkların sırayla yıkılması gibi olduğu dönemde tam olarak hissettiğim bu kavram oluyor. Mutsuz uyan, telefona bak, kahvaltı yapmaya zorla, düşün ve düşün, strese gir, geçmişe saplan, incele ve çözümle. Beteriyse o karanlığın içinde yalnız ve korkak olmak; 7 milyar insanın var olduğu dünyada derin bir yalnızlık. Realiteden öyle uzaksın ki muhayyel içinde saplanıyorsun; üzüntü, neşe, haz, pişmanlık… Duyguların yoğunluğu bırakmıyor peşini. Peki Aperion biraz da aşka gidelim gömdün beni melankoliye Servetifünun’u yeniden mi yaratıyorsun(!) İşte bu kavramın bir başka sorunu: aşk ve sevgiye öyle bir yabancılaşıyorsun ki hissettiğin salt bir alışveriş al ve ver. Samimiyetsiz, güvensiz, çıkarcı, sonlu, zevksiz, kontrol… Her bir duygu tıpkı sömürülen devletler gibi oluyor ama bir bunun aşk ve sevgiye bulaşması sanki içimi biraz daha acıtıyor. Suçluyorum çokça yaşadığımız dönemi, oldukça hızlı işleyen zamanı ve bizden aldıklarını; eskiye özlem duyan biri değilim, gelenek falan tanımam, ama sorguluyorum o zamanda olan bu zamanda olmayan ne var ki bu dönemi suçluyorum?
Psikolojik Bulantı
Yayınlandı