Yıllardır yaşadığım bu şehir ilk defa gözüme bu kadar yabancı gelmişti. Her sokağında anılarım olan bu şehir bir gün evden çıkıp öylesine yürüdüğümde bu kadar boş ve gürültülü gelince şaşkınlığım beynimde kaosa neden oldu. Bir kahveciye kendimi attığımda öğlen güneşinin kavurucu sıcağının neden olduğu susuzluğumu buz gibi bir kahve ile gidermiştim. Fakat içimi yangınlara sürükleyen düşüncelerime neyin çare olacağını kestirememiştim. Tüm düşüncelerimin arasında bir sigara molası vardı hep. Sigaramı yakıp insanları izlemeye koyulmuştum ki aklıma arkadaşımla konuşurken bana sorduğu soru geldi. Birden konuşma ortasında 'Bu kadar insan nereye gidiyor bu kadar acele, neden hiç biri o anın tadına varmıyor?' O kadar haklıydı ki hepsinin bir acelesi olduğunu kahvemin yanında içtiğim sigara molamda daha net fark etmiştim. Bomboş yürüyen kimse yoktu etrafta. Halbuki yaşamın asıl amacı gündelik işlerimizi biraz kenara itip kavurucu sıcakta esen rüzgarın serinliği yüzümüze arada bir baba şefkati gibi dokunduğunda gülümsemek değil miydi? Bazen yağmur yağarken kaçıp saklanmak yerine başımızı göğe kaldırıp bir annenin saf sevgisini yüzüne düşen her damlada hissederek bir sokakta kaybolmak değil miydi? Tam bu düşüncelerle etrafımı izleyerek insanları yargılarken hayatın acı gerçeği suratıma tokadı indirircesine VAKİT YOK dedi. Sesin geldiği yere çevirdim başımı hemen. Bir beyefendi kulaklığı ile telefonda işi ile ilgili bir telefon görüşmesi gerçekleştiriyordu. O cümleyi öyle bir söylemişti ki aklımdaki tüm sorulara cevap veriyor gibi gelmişti. Ona bakarken istemsiz gülümseyince kaşlarını çatarak bana baktı. Bu tepkisi daha çok gülmeme sebep olmuştu. Telefonunu kapattığında dönüp gözlerini dikip bana dikince kendimi açıklamam gerektiğini hissettim. Kusura bakmayın diyerek sözlerime başlayıp gülümsememin nedenini açıklayınca o da gülmeye başlamıştı. Açıkçası gülüşü cennete akan bir ırmak gibi huzur vericiydi. Anlık ciddi bir tavır ile 'Hep böyle ilginç fikirlere kapılıp hayatımı sorgularsın?' deyince anlık olarak ne cevap vereceğimi bilemeden basit ama komik bir surat ifadesiyle gözlerine dalıp 'sanırım' diye basit bir cevap vermiştim. Acayip bir aurası vardı ve gözlerindeki bakış beni kendine çekip evrenler arası sürüklenmeme sebep oluyordu sanki. Ben bu düşüncelere kapılmışken verdiğim cevaptan çok tatmin olmamış yüz ifadesiyle kaşlarını kaldırarak 'Sadece sanırım mı?' diye başka bir soru yöneltivermişti hemen. Yüzümdeki etkilenmiş ifademi silmeye çalışarak 'Buna ilerleyen zaman diliminde siz karar verin tabi benimle o kadar uzun vakit geçirmek isterseniz.' diyerek gülümsedim karşımda duran bu düzgün beyefendiye. Afallamış bir yüz ifadesi gördüm anlık ve hem ciddi hem de güven verici bir tavır takınarak 'Pek tabii bu ilginç fikirlerin sahibi ile daha fazla vakit geçirmek isterim ama önce kendimi tanıtmama izin verin lütfen.' diyerek cümleme karşılık verince bir yandan onaylayıcı bir şekilde kafa sallarken bir yandan da cevap verişindeki saygı ifadeleri dikkatimden kaçmamıştı. 'Pamir Pusat' diyerek elini uzattı. 'Laçin Erkurt' diyerek elini sıktım.