17. yüzyıl Osmanlısının İstanbul’unda geçen Puslu Kıtalar Atlası, o günkü toplumsal yaşam ve sosyal hayatı bütün yönleriyle okuyucuya aktarmaktadır. Yazar bunu yaparken kullandığı dil son derece etkili olup ve okuyucuyu ‘romanla yaşama’ olgusuna sevk ediyor. Olaylar arasındaki kurgu, başlangıçta çok bağımsız gözüküyor fakat sonrasında bu kurguların bir bütünün parçası olduğu bariz şekilde kendini gösteriyor. Dolayısıyla bu durumun bağlamsal anlamda bir bütünlük taşıması ‘usta kalemin’ eseri olduğu okuyucuya yansıyor. Sizler kitapta tarih yolculuğuna çıkarken o dönemin siyase-tine, bilimine, geleneğine, ticaretine denk gele-ceksiniz. Tüm bu toplumsal olgular, iç içe geçmiş ve birbiri içinde uyumlu şekilde işlenmiş ve her şeyiyle kanlı canlı önünüzde duracaktır. Bu yolculukta önemsiz görülen kahramanların hikayelerini dinledikçe sizi olayın kendisine götürecektir. Birçok ‘önemsiz’ kahramandan, çok önemli bir ‘hikaye’ elde etmenin ustalığına şahit olacaksınız. Bu yolculuk sonunda İhsan Oktay Anar, keşfetmeniz için çok değerli şeyler içerisinden ‘bir şeyi’ sizlere armağan edecektir. Belki de tüm olayların ve kahramanların etrafında döndüğü; ilim ve irfanın varlığıyla karşılaşacaksınız. Bu değerlerin işlendiği takdirde ne kadar kıymetli, önem verilmediğinde ise ne kadar zararlı bir şey olduğunu fark edeceksiniz. “Görmek, duymak, bilmek ve öğrenmek isteyen şu zavallı cerraha gösterilmeyen saygı, sadece karanlığı, soğuğu ve sessizliği algılayan ve hiçliği bilen bir cesede gösteriliyor. Onu katleden bu insanlar evlerine döndüklerinde belki de çocuklarına Kubelik’in acı sonunu ibretle anlatacaklar ve bilginin tehlikelerini birer birer sayacaklar.” Kitaptaki karakterler, her mücadeleye göğüs gererek ve her türlü fedakarlığa katlanarak ilim uğruna nelerin feda edileceğini gösteriyorlar. İlmin büyüsüne kapılıp gidenlerin zelil, ilmin şanına uygun davrananların ise ne kadar aziz olabilecekleri gerçeğini yüzümüze haykırıyorlar. Dolayısıyla ilmin varlığı herkese ilham ve herkese cazip gelmektedir. En değerlidir.


Yazar, Descartes’in ‘düşünüyorum o halde varım’ sözünü kitap boyunca bize sık sık hatırlatır. Kitabın başkarakteri bu söz etrafında düşüncelerini ifade ederek algısal gerçekliğin bir başkasının düşünde ve düşüncesinde kendini var edebilme olgusuyla eş değer olduğuna kanaat getirir. ‘Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşü-nüyor olmasından var olduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. Çünkü o, benim düşüm. Var olduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşü-nüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.’ Dolayısıyla bizler düşündükçe her şey ve herkes var olacaktır ve düşte belirecektir. Düş’ün ve düşüncenin yolunda olmak insani meziyet olup kişiyi değerli kılacaktır.


Yazarın felsefeci kimliği, tarih ve edebiyatla harmanlanınca ortaya mükemmel bir eser çıkmıştır. Yer yer fantastik öğelerin kullanılması ve üst anlatım yolunun tercih edilmesi, okuru fazlasıyla etkisi altına almayı başarmıştır. ‘Cogito Ergo Sum’un en güzel şekilde anlatıldığı ve kurgulandığı bir eser olmuştur. Baş karakterin oğluna nasihat ettiği, dünyaya dair her şeyi tanımak, gezmek, görmek, tatmak ve maceraya atılmak da buna dahildir elbette.


Uzun İhsan Efendi’nin düşünceyi ve idrak etmeyi ön planda tutması bana filozof Berkeley’in şu sözünü anımsattı: ‘Var olmak algılanmaktır’. Berkeley bu görüşünde görülen, duyulan ya da temel olarak algılanan tüm şeylerin algıladığı için var olduklarını söyler. “Varlık, algılanmaktır” der. Yani Berkeley'e göre varlıkların var olma sebebi öznelerin onları algılaması ve idrak etmesidir, yani bir şeyin var olma koşulu algılanmış olmaktır.


Bize tarihten, felsefeden, edebiyattan, ekonomiden ve birçok bilimden bahseden bu kitap Türk Edebiyatında, önemli bir konumda kendine yer bulmuştur. Bu kitabı okuduğum için kendimi gerçek anlamda şanslı hissediyorum. Kitabı okurken kapıldığım heyecan ve sürüklendiğim macera eşsiz duygularla birlikte farklı bir deneyim kattı bana. İ. Oktay Anar’ın bunun gibi nice güzel eserler var etme umuduyla…






KAYNAKÇA:


İhsan Oktay ANAR (1995). Puslu Kıtalar Atlası. İstanbul: İletişim Yayıncılık A.Ş.




Aydoğan Elçi