Hatıralar haindi en çok, zamansa bozuk bir pusula.

Gidecek yer kalmadı gönlümden başka.

Her gece tanıdık taşlar takılıyor ayağıma.

Aynı yara, aynı kan...

Kefenimden kaçır gözlerini.

Bu karanlık ve kucakladığı tabut sana ait değil.

Ne kaldıysa benden geriye bıraktım avuçlarına.

Hayata karşı gardını alırken iyice sık yumruğunu.

Gözyaşların ve aydınlığın okşadığında yanaklarını,

Öpücüklerim gelsin aklına.

Sırtıma kazılı dünyada buzullar hakimdi yaşama.

Omuzlarımı öpüyor ölümün meleği.

Çürümüş umutlarla gölge oluyorum sana.

Yalvarırım yabancı kaldığında adımı anma.

Ne eline kürek alabilecek kadar cesur ol,

Ne de çamların dibine ateş atacak kadar umursamaz.


Cümlelerimin en ihtiraslı olduğu an şu andır.

Güneşe, aya aldırmadan takip ederler tozunu.

Kimisi birkaç kelimeyle şehit olur,

Kimisi ise şiire minnettar.

Yeni doğumlar derken sakladım her şeyi.

Arkada kaldım ancak önümde de kimse yok.

Ne tarihi bir duvar, ne de nehirler...

Terzinin beni dikmesinden,

İğnesini saplayacağı tek kişinin ben olmasından,

Kime dokunsam kanatıyorum.

Kime örsem sevgiyi içlerinde hep bir ayaz.

Hastalık, yenilgi ve en nihayetinde toprak...

Senden geldim sana gidiyorum, tanrı şahit.

Başka kimse değil.

Sırrım yazgıma bir pranga...


Buradayım ancak kış ağlamaklı.

Ecelinden korkuyor, baharın gelmesinden değil.

Unutacaklar, unutulacak.

Çünkü suyun akması için özgürce,

Yıkılmalı köprüler, esaretten kurtulmalı.

Sırada ben varım, adını biliyorum.

Beni yok ederek var olacağın günler gelir umarım.

İçindeyim, içimdesin.

Ruhumu öptün sen.