peki ya sonra?

yirmibirinci yüz-yıl

şimdiki zaman dilimine muttasıl

ve arz ederken

bir vakar arsızlığı

tüm cümleler yazıldı belki

tüm şarkılar söylendi

bütün ezanlar okundu

çanlar durdu

küfür duyuldu

alegoriyi tamamladık

yap-boz bitmedi

eksik parça resim oldu

kalem kırıldı

kabilin kalbinden

tohuma can verdiğimiz yer'den katloluşunu

bir tiz sessizliğinde seyre doyduk.


seyrediyorduk-

camekanlarda nefretimiz, iç çekişlerinin en kin'e doymuş yanı,

ellerimizi sakladık,

ellerimizi sakladık.

saydık.

bir yüze tokat attık peki ya ne oldu ellerinize-

bin elden aksetti aynalar cabbaran siluetimize

bin hengame bir çığlık.


karşıki kaldırıma bak madem çıplak,

fay ve ray sesimiz oldu bak

giriş gelişme ve insanlık namına.

ama korkuyorum sinyo'ra,

peki ya son-sa


işte size yüzyılımı düşleten pek ala bir özet. yüzyılımın bağrında yirmibirbıçak darbesiyle, yirmibir yaşımdayım. yirmibirkez yaktım evimi, yirmibirkez kestim dünyanın şalterlerini. ve hala bağzı bağzı cümlelerde yirmibiryumruk indirmeyi düşlüyorum üstümdeki gözlere. torino yirmibirkez kalbimde şamarlandı. yirmibirkez biletimi kestim. yirmibirkez bileti yanmak olan bir peronda dans ettim. yirmibirinci yüzyıl. hala gözleri yaşlı kadınlara imreniyorum. yirmibirinci yüzyıl. erkekler elbette şimdi de sikişmek ve güç istiyor.

oysa ben yirmibir yaşımdayım. çağımın yadsınamaz buhranlarını yudumlayıp çıldırmış bir orospuya dönüşmek istemiyorum. eski bir dizede tekrar vuku buluyorum. secdemi tazeliyorum; ve alnımda koskocaman bir yangınla. yirmibir kez, yirmibirinci yüzyılda, yirmibinkez aynı şeyleri ezberliyorum:


*bir fotoğrafın üzerinden yıllar geçecek,

kendi kalemini kıranlar,

kalenin muhafızları

ve evimin duvarları

çürüyecek

aklım bir dağ gelinciğinin bağrında tutuşarak kendini yem edecek

yanardönerli bir portmantoda

kendi ecelini ezbere bilenler askıya dizilecek

askıya dizilecek

dizleri çürüyecek-

bir fotoğrafın üzerinden yıllar geçecek.



***


tek solukta kesilen yönümü

yüzüne,

çevirmemi isterdin.

nabız yoklayan kesik uykular gibi.

çok denedim kalbimi bölük pörçük etmeden bahçedeki hepçilleri beslemeyi.

loş ışıklar, sert içkiler

ve şehvetle,

bir katmanla yıkandım.

sesimi kestim.

saçımı kestim.

büyük resmi görmem gerekiyordu, -hah-

onu da kestim.


güleryüzlü eski bir fotoğraftan birini sağ çıkarmak gibi.

köklerinde nifak ekili tüm memleketler gibi.

çok yürüdüm. çok durdum. çok koştum.

çoklaşan kalbimi ellerimle bir müzik kutusunun bozuk sesine koydum, yerini unutmam gerekti, unuttum.

ve nasıl oluyor onu ellerimde buldum.

kendi etimi yoldum. yoruldum.


ve doğdum,

annemin doğurduğu militandan,

hiç olmadığım kadar sakin,

bir kadar kâfir

bir o kadar da kâfi,

hiç senin değil-dim.

didindiklerimle delirdim

sabahın ilk ışığını kutsal bildim,

perdeyi açtım,

ayaklarıma eriştim,

ihanetimi erteledim

değiş

tim.


zamanın işleyişine engel olamadım,

ama yumruklarını dişleyen kadınlar gördüm, kalemini dişleyen, kalbini dişleyen.

hepsinde doğumun nitelikli sancısından fazlasını tattım.

aklını karışladım.

sabahını arşınladım.

varamadığım için

aramadığın için

içine ettiklerinle tek başına olduğum için

senin de için içini yediği için


bugün

beni anlamak için

kır kaburganı.

ve tırnaklarınla eşele

sapasağlam omurganı

göreceksin ki


sen nereden bakarsan bak

ben,

bu sefaletin yazgısında

bir yasak

ve bir günah olarak,

ve gözlerimi kapadığımda

tadımda

damağımda

irrasyonel bir algoritma olarak,

metanetle ve fetanetle değil

felaket ve ferasatle

seni anacağım


sanardım


kalbim.

kalbim.

kalbim.


bileti yanmak olan bir peronda atmayabilirdin.

,