Sabah otele gittim ve her seferinde mecbur olduğum gibi yeni insanlar ile tanıştım. Garsonluk yapan yaşı ilerlemiş bir adam vardı. Bana çok hızlı çalışma sürekli iş verirler demişti. Başlangıçta bunu etik bulmadım ama sonra anladım. Benim etiğim vardı ama onların etiği yoktu. Bu yüzden söyleneni yaptım ve normalden daha yavaş çalışmaya başladım. Sanırım adapte olmuştum. Konuşmalardan birinde nerelisin demişti, Adanalıyım dedim. Dedi o sizde şöyle böyle işler vardı, bir de şu semtte oturuyormuşsun dedi. Yok canım olur mu öyle şeyler, hiç bilmiyorum dedim. Herhalde kendi bu konularda tecrübeliydi.


Güzel bir iki gün oldu, eğlenmiştim. Açık büfe tarzı olmasına alıştığım bir alan. Unutmadan insanların ilgisini çekebilecek tarihi resimler ile süslüydü içerisi. Türlü türlü eski Ankara resimleri ve çok hoş bir hava sunuyordu. Bu tür yerlerde çalışırken en rahatsız olduğum olay kendini bir halt sanan şımarık insanlar. İlginçtir, kaç yaşında olursa olsun şımarık insanların gelişimini hiç tamamlanmamış olduğunu gözlemledim. Bir beyinleri var ancak eksik kalmış olduğunu gördüm. Çoğu zaman insan tanıdıkça insanlardan nefret etme hissinin artmasını engellemek zorlaşıyor değil mi?


Neyse işte, oradan çıkıp yorgun argın gidiyorsun, eve aldığın para para bile değil. İşin tek güzel tarafı, zaten para o kadar değersiz olunca işe yaramıyor. Yani aslında para dert değil, açlıktan ölsem bana ne, çok da umurumda değil noktasına gelmiş bazı insanlar. Onlardan olmamak için hiçbir sebep yok. Neyse işte, öyle veya böyle geçiyor zaman söylene söylene.