Sana hediye etmeyi düşündüğüm tüm mektupları biriktiriyorum çekmecemde. Çekmecem dediysem öyle pek de dağınık sayılmaz aslında. Özene bezene mektupları yazdığım defterim bitti geçen akşam. Dünya telaşesinin gözü kör olsun! Dün uğrayıp da bir defter alamadım. Bugün akşamüstü eve geçerken yeni defterime kavuşayım dedim. Kapağı lastikli ve kenarında da yine lastikten kalemliği olan şu sade defterleri arıyorum. Cepte kurşun kalem taşımak zulüm yahu! Bence her kurşun kalem kendine özel kapaklarla üretilmeli...


Neyse, raflara bakınıyordum aradığım defter için. Raf dediğim de, Hollanda'dan bahar manzarası sanki! Rengarenk, ışıl ışıl not defterleri dolu. Pembe kağıtlı defteri kim ne yapsın ki!? Hangimizin düşünceleri, anıları o defterlere kaydolacak kadar neşe dolu? Gerçi hoş, sana olan mektuplarımı öylesi bir neşeyle kaleme alıyorum ama ister istemez kederim, hasretim de yoğuruluyor kalemimin ucunda...


Önümde uzanan renk cümbüşüne halen anlam veremezken, kasadaki kızın meraklı bakışları ile kendime geldim. Aradığım şeyi hemen bulmamı ister gibi bir hali vardı ama her müşteriye illa bir şeyler satmaya çabalayan o budalalardan da değildi. Neyse ki onun beklentisini karşılayıp aradığım defterlerden iki tane aldım. Bir tane yeterdi ama tekrar geldiğimde bu sadeliğin modasının tamamen geçmesinden çekindim. Defterlerim sade olsa da farklı tasarımlardaki kalemleri severim. Kasanın hemen yanında, çocukluğumun dostu kadife kaplı kurşun kalemler bile vardı! Kasadaki kızdan da benim için bir kalem seçmesini rica ettim. Neredeyse çaktırmadan elimdekilere bakarak onlara uygun bir kalem uzattı. Fosforlu turuncu renkteydi bu kalem ama olsun, toz pembeden iyidir...