Kitaplar konusunda pek ayrımcılık yapmam. Şayet pozitif bir ayrımcılık yapacaksam şiir kitaplarını diğerlerinden ayırabilirim. Çünkü şiir kitapları kütüphanelerin yetim evlatlarıdır.
Üniversitenin kütüphanesini kullanmayı severdim. Özellikle sınav dönemi olmadığı zaman kütüphanede daha rahat çalışırdım. Sınav dönemi olmadığı zamanlarda kütüphaneler kafelerden daha sakin olurdu.
Tabii ödevlerimiz var, sunum yapıyoruz derken sırtımda çanta, elimde bilgisayar çantası kaplumbağa gibi kütüphanenin yolunu tutardım. Boş bir masaya kurulup ders çalışmaya başlardım. Diğer masalarda da durum benimkinden farklı değildi. Okulun internetini kullanıp film izlemeye gelenleri dışarıda tutacak olursak herkes bir engeli aşmak için oradaydı. Sonra ihtiyacım olan kitapları aramak için rafların arasında dolaşmaya başlardım herkes gibi.
Ama kendimi ayırdığım bir nokta vardı. İlgi alanımı oluşturan şiir kitapları. Kütüphanenin ücra bir köşesinde terk edilmiş duran şiir kitapları. Bir gemiyi bekler gibi o limanda bekliyorlardı sanki. Daha az dokunulduğu için birçoğu ise tozlanıyordu. Kimin umurundaydı ki şiir?
Karın da doyurmuyordu üstelik. Bazen kütüphaneye sadece şiir okumak için giderdim. Şiir kitaplarının olduğu rafların arasında gezer, onlara dokunur ve birkaçının beklediği gemi olurdum.
Sonra bir şey fark ettim. Çıkarımızın olmadığı hiçbir şey umurumda bile değildi. Diğer günler buraya gelip ödevlerimi yapıyordum. Çünkü bir beklentim vardı. Dersi iyi bir notla geçmek, okulumu daha iyi bir puanla bitirmek. Daha iyi bir gelecek, daha çok para, daha çok para…
Ama şiir kitapları benim için öyle değildi. Belki onlarla alakalı tek beklentim ruhumu biraz olsun dinlendirmek olabilir. Daha fazlası da olmaz herhalde. Çıkar ilişkisi kurmadığımız şeylerin bizim gelişimimizi, hayata olan bakışımızı nasıl değiştirdiğini bir görebilsek keşke.
Ah şu çıkar ilişkilerimiz... Bir sıyrılabilsek şu kusurlu durumdan ne güzel olacak. Üstelik kullanılmış olmaktan rahatsız olmamıza rağmen kullanıyor olmaktan vicdanımızın hiç sızlamaması da cabası.
Ben şiir kitabımı açtım bile. Sıra sizde…
“İşte tam bu saatlerde bir yara gibidir su
Yeni deşilmiş uçlarında sokakların, küçük uçlarında…”
Cemal Süreya
kronik pesimist
2020-10-22T22:42:12+03:00Beklentisiz nefes almayız biz. Belki sizin bu sorunuzu kendime daha önce sorsaydım daha farklı bir şey çıkarmış ortaya. Sevdiyseniz ne mutlu, teşekkür ederim.
Damla Gümren
2020-10-22T22:26:24+03:00Beklentisiz yaptığımız her şeyden de, bir şeyler bekler miyiz? Çok sevdim.