Dağlarına yüzümü dönmeye cüretim yokken
Boynumda keskin bıçağının bıraktığı yara
Bir hikâye ki ebedi mutsuzluğun mucidi
Sana saadet nedir ben öğreteceğim
İpsiz gelmişsem bilmeden senin olduğun dünyaya
Anlamak istesem bana ne vaat ediyorsun ki
Ben yine uslanmadan sana geleceğim
Senden habersiz
Bilirim olmaz ya
Yine kapında bekleyen insanların mı keser yolumu
Onlar ölüler ve ölüler ruhtan öte değiller
Yoksa bu kez yolumda bir ağaç mı seslenir bana:
"Kırlarda otlarken farkına varmayan koyun
Senin yolcun mu şu dünyada
Ya o çoban burnunda dağların, ardıçların kokusu
Ne emektar ne tanrı misafiri
Ahmak bir sabahtan kör bir gecenin kuytusu
Nereye gidersin olmayan yolun yolcusu"
O zaman derim ki ben de ona:
"Güneş her şafak vakti senin olduğun taraftan doğsun
Ay ışığı her gece senin yüzünü göstersin bana
Sen yalnızlığa gebe
Ben yalnızlığın çocuğu
Vatanımdan geldiysem göğe değen dağlarına
Vatanıma giderim yine onun adını anmaya"
Senden gayrı ihtirasına kapılan fani ağacın
O bana engel olamaz ya
Söyler ve giderim yoluma korkusuz
Ebedi istirahatgâhıma
*
Sonra başlarım şüphesiz
Kapından güller toplamaya...
Turkuaz
2021-01-15T19:26:17+03:00Jean Valjean ; teşekkür ederim :)
Jean Valjean
2021-01-15T15:53:42+03:00Keyifle ve ilgiyle okudum. Emeğinize sağlık.