Üzerime bulaşmış, tüm kemiklerimden başlayarak her bir hücremden fışkıran gerçekliklerin ağırlığına uyandım. Önce sağ ayağımı atmak için yeltendiğimde sol elim bıraktı kendisini yere. Sonra gövdemi doğrultmaya çalıştığımda sırtım ayrıldı benden birdenbire. Gözlerimle görüyor, burnumla duyuyor, kulaklarımla koklayabiliyorum hala; şükret dememe kalmadan dilim taşa dönüştü de boğdu beni adeta. Bir kavrayış ki kavranamadan varlığının ispatı yapılamıyor. Bir kavrayış ki yüzleştiğin anda kulağınızdan beyninizin içine doğru matkapla giriliyor ve sıçratıyor etrafa tüm varoluşunu. Öylece durunca da geçmiyor. Öylece hareket edince de. Hareketsizliğin hareketlilik alanında var olduğu yerdeyim. Saat, 8.57


‘’Aynı yerde kalsak bile, olduğumuzu düşündüğümüz yerde olmadığımızı görmeye, anlamaya ait bir kavrayış.’’ Her yasa kendi katilini doğuruyor. Her yasa katilini kendisi yapıyor. Tüm boşlukların muntazam bir şekilde sınırlandırıldığı yerden, sınırların boşluğun içine kaydığı ve renk cümbüşü oluşturduğu alana yolculuğum. Yol bitmez. Sen devam ettikçe yol, yol olur. Etmedikçe ol.