bir güneş;

kırılmış dizlerinde

o ışık bereketi,

         bütün

    gövdeni

sarmış;

korkulacak kadar güzelliğini

          çiçeklerden

         buğ-da-lardan

kuşlardan ve

             saatlerden

benim gövdeme karaltı diye bırakmış.


getir;

bana kanından bir katre.

fırtınasından gözlerinin

göğüslerinin tomurcuğundan;

renklerinden yaşantının,

                      yaşamanın

                                bana;

her şeye karşı yürüyerek

fırtınalı mevsimler olarak getir.


                 ben

        senden öncesi

şu dünyaya hiç bakmamışım,

       kendi gözlerimle.

seni görmeden evvel

adını değiştirdiğim bu deniz;

böyle ufka dek mavi değildi.

taşları düşlemezdim.

toprağın altındaki sızıyı

hiç hissetmemiştim.

                     meğer bu dünya

                     öyle güleç

                     öyle kederli

                     öyle bizim

                     öyle başka;

                 hasım,

       yoldaş ve

  çiğ,

      ola,

          bilir-

                miş.

         bu çağı

gelip

geçiyorum.

           ve ben

olamadan bir başkası

kendime ait olamadan

yüzümü kendime düşman bilip

fikirlerimi olmaz;

şiirlerimi sığ bilip

bu çağı sonsuz bir yol gibi

-geçiyorum.

geldiğimde bana ait bir şey yoktu

ve işte giderken

kendime ait hiçbir şey bulamamanın

                      yok

                     ettiği-

             diye gidiyorum.