Benliğimi kabul ediyordum

Adımı, sanımı, yerimi, zamanımı

Kalan kısacık ömrümü de

Yirmili yaşların henüz başında

Çoğu şeye geç kalmış

Ama aceleye de mahal vermeyen

Ne umursamaz ve yılgın bir kadın.

Bir ihtiyarla muhabbetimde

‘’Bugünler de yabancılaşılır insana,

en yakınını bile tanıyamaz olursun.’’

deyivermişti, geçmişi buruk bir

Gülümsemeyle yad ederek.

Yaşamayı kaybetmenin tabiriydi

Belki de unutulmak

Duvara asılacak bir fotoğrafının bile olmaması.

Anıları tıkıştırıp bir bavula ateşe vermesi

Katlanılmazdı.

Yürürken taşa takılıp düşmenin hazzı gibi savurgan.

Yılgın bakışların ardında salıncaklara koşacak kadar da hevesli.

Bıraktığı şeyleri bile kendine yük edecek kadar cengâver.

Böyleydi

İnsanlar tam da böyleydi.

Bazen hırçın bir denize kafa tutacak kadar kibirli,

Bazen bir kediden af dileyecek kadar pişman.

Öyle büyüktü ki içlerindeki boşluk

Hangi duygu doldurur bilemediler.

Katlanılmazdı.

Bu çağ yangın yeri

Herkes dağılmış sağa sola

Arazide fırlatılmış bilyeler gibi.

Öyle hastalıklı ki düşünceleri

Öyle laftan anlamaz, bir o kadar da vurdumduymaz

İşte son sahne

çağın akıl almaz oyunu başlıyor.

Ve siz sahnedekiler,

Reveransınızı sağlam verin.

Ve siz izleyiciler, şaşırmayın!

Bu çağın aynadaki diğer yansımadır bu kirli oyun.