Bir rıhtım hayal edin. Ne umutlar ile yapılır o rıhtım, ne amaçlar ile inşa edilir... Ben de hayatımın ucuna bir rıhtım iliştirmek istedim. Tek bir umut denizi gelgit yapar içimde ve onun tek bir rıhtımı olsun istedim. İnsanların kayıklara bindiği, binip uzaklara gittiği yahut uzaklardan geldiği bir rıhtım. Gidenlere el sallamak normaldi o rıhtımda çünkü gidenler tekrar gelecekti. Ben içimin ölü denizini bir insana açmak istemiştim aslında. O biri geldi ve o rıhtımı inşa etme gücü verdi bana. Benim ölü denizimin derinlerine can olacak gücü verdi. Ama çok kısa sürdü o tahtaların çürümesi. Beni bırakıp giden rıhtım değil hayallerimdi. Yosun tutan rıhtım tahtası hırçın dalgalarım ile eskidi ve devrildi. Gidenler gelecek bir liman bulamaz artık. Gidenlere el sallamayı günah gibi hatırlar oldum . Güvenmek isterken birine, içime çürüyen odunların yosun kokan yalnızlığı sindi. Artık denizimin tadı gözyaşlarım kadar tuzlu değil. Ve dolunay istese de göz bebeklerimden daha parlak doğamaz. Saçlarımı savurmaya hiç bir rüzgarın gücü yetmez. Artık yolumu hiçbir ışık aydınlatamaz. Dondu parmak uçlarım buz devrini bitiren bir soğukla dondu. Hangi kor yüreğe dokunsam yine de ısınamaz artık. Benim ağır dalgalarımı bu ince kumlar kaldıramaz, benim yalnızlığımı bin tane rıhtım aşamaz artık. İnsan ruhunu hangi uzvundan teslim eder? Ben parmak uçlarımdan teslim ettim ey yosun kokan rıhtımlar... Bir ölü kadar soğuk artık o kor yüreğe dokunan parmaklar...