Uzak Doğu’da bir Uygur Türkünün yakılan çadırında yaydan çıkışı öfkenin çekik gözlerinden ve masum bir kuşun kurban oluşu.
Hayal kırıklığına uğramış mazlumluğun zalimliği kuşanması kaçınılmazı.
Fakat kâfi gelir mazlumluğunu okşamaya yanık türküler:
Güğüm güğüm yükselen “Sevda kuşun kanadında” ağıtları
Boynun senin o güğümün analığı.
Sevişin ve sen, sen ve sevişin en güzel hâli, yaraladığın kuşların kanatlarına evrilir.
O sırada semaya bakan bir rîşi son göçünü kesinleştirir göğsünün göğsüme.
Kaçıncıdır dersen bana
Saymaya başlayalım bulutlara
Kanatlarında istiflenen süt misali sevi, akın akındır bulutlara.
Diğer kuşların nasibi.
Yeni doğmuş çocukların Ömer ismiyle öfkeni yaşatma şerefi.
Ve umudun nesilden nesile aktarılışı göğün tanıklığında.
Kanadını değdirdiğin yerlerimden kuşbaşı parelere ayırırım artık bu göç, göğsünün göğsüme, kaçıncı olmuşsa.
Her bir parça şahididir sana olan sevgimin her bir yüzyılda.
Daha ne kadar besler bu sütün bereketi?
Bu kaçıncı göğsümdür ki benim ezelden beri?
*
Henüz Çin zulmüne başlamamışken, bir çocuğun derisinden sabun yapılmamışken daha, geometri bilgisi de kıtken, ruhlarımızı üst üste geçirdim feleğin çemberinden.
Ağlama ahretlik, ağlamak yüzünde emanet gibi -bana-
Ellerini uzat öksüz öçlerin öfkesini iyice bileyelim, dinçlik kazandırır bu bulutlara.
Avuçlarının altına yatma cüreti de gösterebilirim.
Sitareleri alır sayarım gece
Öyle bir birleşir ki yüzünde muntazaman
İsmini verirler öfke takımyıldızlarına
Parmaklarının arasından akan zamanlara dayarım ağzımı
Yutmak istemeyeceğim yıldızları içerim
Yıldızların da ömrü vardır derim
Ben ölünce arda kalmasın, bu dinamitleri onun yüzüne yerleştirin
Eş zamanlı ölümlere gidelim
'Yıldızlar öldükten sonra da ışırlar'
Bu su hiç durmaz derim.
*
Hışmından varlığıma imzanı katana dek ellerimi çekmem
Her bir kıvrımını bilerim bileklerime
Bu jilet yaraları, bu bitmek bilmez akış
zamanın, kanayışların seni taklit etmekteki kararlılığıdır.
Bıçak saplandığında
damarlarımın her köşebaşında,
koynuma eğilmiş dudaklarının gölgeliği.
öpmüşlüğünde beni,
iki noktanın üst üste gelişi.
bir nokta olarak mıhlarım seni leb demeden.
öyle çoğalırlar ki zamanla
ağzından ağzıma yerleşen sonsuz dolambaçlarda gidip gelmelerim, evimi şaşırmalarım bitmemektedir.
Sen dil uzat yorgunluklarıma, dayanmak çok zor. Ve dilim diline yanlışlıkla sürçmüşse eğer,
ısırmak hakkı önceliği senindir.
Zorunlu kılarım uçurtma tepelerine dudaklarının uğultusunu.
Bir çocuğa bahşederim ağzının güzelliğini.
O tebdilli çocuk benim.
Dilinde düğümlenen söyleyemediklerinden durup durup öpen
Leb-i handandan ilik ilik boşaltan ilkyazları.
Sen ağladıkça suretinin yansıması belirginleşir.
Ben ağladıkça bulanır.
Bir yüz görümlük seni soğukluğuna batırdım,
İnceden inceden tuttum ellerini fark ettirmeden
Yüreğimdeki onca çizikten heykelleşmiş bir sen biçtim ellerinden.
Sen ağlama diye zarifliğini görmeme ızdırabına katlanmayı da bildim ve her ağlayacağımda çimdikledim yaralarımı
Kan götürdü gövdeyi ve boylu boyuna gösterdi zarifliğini
Bense gülümsedim ağzımdan kanlar fışkırana dek
Suretinin yansımasını ağzımda hissedene dek
Sonra birer birer içtim tekrar
İşte ancak o zaman beraber gülebildik.
Ve ben bu gülüşü asırlarca ancak sindirebildim.
*
Koy(u)numun üzerinde sayısız kara leke gibi bir ağırlık
Elini neremden geçirsen bir başka sonsuz evren
Her bir evrende senin imzan atılıdır.
Nereye gitsem sen.
Nereye gitsem klonlanır gibi öfken.
Bu, çoklu enerjitizmini alıp yüzüne bastırmamdır,
dinçliğine el uzatan dudaklarımın çarpılmışa dönmesi.
Her bir gerçeklikte yüzünden mahrum kalmamak için bileklerimi kesmek hiç de canımı yakmaz. Akan kan ki benimdir, uzaklaşmaz benden öteye. Çünkü senin yüzünün güzelliğinin gölgesi kanıma ezberle işlendi. Nahif varlığının hissiyatını unutana dek bu bendeki damarlar akmayı reddederler uzağa. Unutup sanır da ölürsem eğer yanlışlıkla, karanlık vurduğunda suretinin üstümde gezinişiyle mest oluşum, seni unutamayacağımı dikteleyecekler bana. Ve içimdeki diğer evrenlerde de yankılanacak bu ses. Bense memnunum üstümden kalkmayan ağırlığından. Daha önce içimde öldürdüğün yıldızları alırım, akşam vakti kusarım kucağına. Hâlâ seni sevdiğimi bağırırım. Öfkeyle ışırım biraz bağrına, önceki yüzyıllarımızı hatırlatırım. Seni unutmak kim ben kim derim.
*
Ölümsüzlük bir anlamda bağrımdan hiç ayrılmayışındır.
*
Sana bu uzaklaşmanın hesabını sormam işten bile değil.
Sen böğrüme bağlı olmaksızın ölümsüzsen eğer.
Ve ben bunu bilmemişsem.
Dil sürçmesi önceliği seninse.
Ve kayıp gitmişliğinden ısıramamışsam.
Yine de susacağım.
Ağzın beni sevdiğini söyleyecekse eğer.
Susabilirim.
Anlaşmalı bir sessizliğe yol alabiliriz
Yahut
Alnını benden uzaklaştır, tüfek kımıldanışlarını çağırıyor sesliliğin.
Haykıracağını bilemediğim için yine ben hatalıyım esasında.
Tüm güvencelerin birer dil sürçmesinden ibaretse eğer
Benim de aklım kalbinle sürtüşmekten yalazlandıysa
yine de susabilirim.
Sen yine de bu bağrışlarının bizi bulmalarına imkan tanıyacağını bilememiş gibi davranmışsan
Ve ben yine de inanmışsam
hâlâ susabilirim.
Namluların kıskançlığına, bir nakkaşın kinine nail olmaya hak kazanmışız.
Sen böyle demişsen
bana da inanmak düşer.
İşte vakti: Kop git artık bağrımdan.
-Susarak söyledim bunu-
Benden uzakta ağla, gölge etme kanıma.
Seni unutmam lazım.
-Hep susarak-
Kovulmuş şeytanın şerrinden sığınışım Allah'a, seni bundandır koruyacak.
Unutuş şeytanlığın ta kendisidir.
Başta O'nu,
Sonra O'nun varlığımıza kattığı yüzyılları unutma.
Fakat benim seni unutmam lazım.
Ağlıyor musun ne böyle? Ağlamak bana senden emanetti, teslim ettim Hakk'a, bundandır hüzün biter artık.
Sütten kesileceğim. Sen koynumda tüten mahfuz; bir kerede üflerim dumanını.
Bilenmiş öçler öteye ertelenmiştir. Yaralı kuş. Güzel kuş. Sakin Unutuş.
Arif E. Kadıoğlu
2021-05-02T17:19:53+03:00v
can su
2021-05-02T14:41:16+03:00Elem ve acıya batırdığınız ellerinizden çiçek çiçek şiirler bitsin, bittiği yerden bize de bulaşsın. Hep yazalım :)
can su
2021-05-02T14:31:29+03:00Çok teşekkür ederim Berayişeyda, sizi örnek almaya çalışıyorum :) 🌺