Karanlık bir şehirde ustaca döşenmiş kaldırımları bozan, yanında kendi sokak lambasını bile getirmiş bir ev görmek beklediğim son şey bile değildi. Evin yanında birikmiş kaldırım taşları bile yıllarca kalkmamıştı yerinden, ocakta içilmeye hazırlanan Türk kahvesi gibi göz göz kabarmışlardı sağda solda. Onlara bekçilik eder gibi dikilen sokak lambalarının kimisi sağa, kimisi sola eğilmişti.

Açık kahveci bulmak umuduyla yurdumdan çıktığım sırada duyduğum gürültü ile yüz yıllık binalardan birinin köşesine yürüdüm. Yukarıdan yere çakılan ama bir bacasında duman tüten evin içinde birisi var gibiydi. Çıtın bile çıkmadığı meydanda tekrar bir hareketlilik oldu. Beyaz saçlı tonton, yüzünde kırışıklıklar olduğu sindiğim köşeden bile belli olan teyze yavaşça camı açtı. Dışarıya hafif bir göz gezdirdi. Biraz bocalamış gibiydi, cam kenarından çekildi, içeri doğru gitti.

Küçük adımlarla çıktım bulunduğum yerden. Köşelerden yürüyerek yanına doğru ilerledim. Kaldırım taşı tepelerinden birinin arkasına saklandım. İçeriye şöyle bir göz attım ancak pek bir şey anlamadım. Yaşlı teyze bir kitabı karıştırıyordu. Yüzünde endişeli bir hal vardı, bir şeyler mırıldanıyordu.

Günün aymasına daha saatler vardı. Aralıklı olan uykumdan bir anda uyanmış, kahve diye sayıklamıştım. Aceleyle açık kahveci bulma umuduyla çıkmıştım. Bulur muyum emin değildim ama denemek istemiştim.

Dışarıdan bakıldığında tek katlı kırmızı küçük kasaların yıldızı bir ev gibiydi. Tüm cesaretini topladım ve ayağa kalktım. Boğazımı temizler gibi yaptığımda tonton teyze bana dönmüştü. Hangi dili konuşsam diye düşündüm ilk önce. Sonra İngilizce selam verip tepkisine baktım. Anlamış ve rahatlamış gibi görünce konuşmaya devam ettim ama ne diyeceğimi bilemedim. İyi misiniz hanımefendi diyerek girdim söze. Kekeledi ve kırık bir İngiliz aksanıyla konuşmaya başladı. İyiyim ama bu nasıl oldu anlamaya çalışıyorum diye mırıldandı.

Kapıya yöneldim ve girebilir miyim diye seslendim. Biraz bekledikten sonra kapıyı açtı. İçeriye girip etrafa bakmaya başladım. Bir yatak bir masa bazı mutfak eşyaları ve bir şömine vardı. Üstlerine haritalar notlar saçılmıştı. Yatağın köşesine sindim ve şaşkınca konuştum. "Siz kimsiniz? Burada neler oluyor? Rüya mı görüyorum?"

Teyze bana gergince gülümsedi. "Bunları sana anlatmam imkânsız. Lütfen bir şeyler sormayın. Hatta gidin ve bu olanları unutun." "Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?" diye sordum. "Hayır, hayır." dedi, "Lütfen hemen git." Benim üstüme doğru yürüdü. Aceleyle beni dışarı çıkardı. Bir hata yaptım, bir hata yaptım deyip duruyordu.

Evden çıktıktan sonra biraz etrafında dolandım. Ben de ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyetteydim. Bunların bir rüya olduğuna neredeyse emindim. Etrafta daireler çizerek boş boş dolandım. Önce gülümsemeye sonra sırıtmaya başladım. Ardından kahkahalarla gülüyorum. Bütün bu olanlar inanılmaz saçmaydı. Uçan evler, bozulan kaldırımlar her şey inanılmaz komikti.

Ev yavaş yavaş sarsıldı. Otoparktan çıkan araba gibi geri geri gitti. Teyze evin içindeydi ama ne yaptığını göremiyordum. Ev, indiği gibi sesler çıkararak birden göğe yükseldi. Kaldırım tepeleri kapanan bir fermuar gibi yerlerine yerleşti. Durduğum yerde evi izliyordum. Kahveyi falan unutup yurda döndüm. Uykusuzluktan sanrı görmeye başlamıştım sanırım.

Sabah kalktığımda aceleyle hazırlandım ve meydana çıktım. Meydan her zamanki gibi kalabalıktı. Sanırım rüya görmüştüm. Bunu unutmayacaktım. O evi, o teyzeyi asla unutmayacaktım. Garip şeyler yaşayan ilk insan değildim, sonuncu da olmayacaktım. Bu dünyada böyle şeyler yaşanır mıydı? Ben buna nasıl şahit olmuştum? Bu gerçekten nasıl olmuştu?

Bugünün yazısı da tamamlanmıştı. Beğenilmesi ve yayınlanması umuduyla çalıştığım gazeteye yolladım.