Ne zor gelir bazen ayrılık. Gidişini izlerken bir de üstüne, yetmezmiş gibi, ruhun terk etmeye çalışır sanki bedenini. Dünyanın her bir yanına dağılan kara bulutlar, oldukları yeri bırakıp bir hışımla senin tepene toplanır. Sanki hepsi üzerine hüzün yağdırmak için gelmiş gibidir. Etrafındaki her şey acının farkına varır ve onlar da katılır, seni içine alan bu kasırgaya. Esintiler bir ok gibi saplanırken tenine, ağaçların acı çığlıkları takip eder onları. Kaldırımlar gözyaşlarını kucaklar, sen de gelen ayrılığı. Ayaklarındaki bağ çözülüp dört elle boğazına sarılmaya karar verir. Nefesini keser bu bağ, yutkunamazsın, bağırıp çağıramazsın. Sadece durup çözülmesini beklersin. Olduğun yerden anca gidişi kabullendiğin an ayrılabilirsin. Attığın adımlar sana ait değildir, yürüdüğün yolları bilmez, yanından geçtiğin insanları görmez ve seslerini dahi duymazsın. Sanki ucu bucağı olmayan, karanlığı ve soğuğu iliklerine işleyen hem bedenini hem ruhunu söküp almak isteyen bir deliğe kapılmışsın gibi. Bu delik bir nevi yaptığın yolculuğun bir parçasıdır aslında. Rotasında hüzün, acı, yalnızlık, hasret ve bekleyiş barındıran bir yolculuk.