Çok yanlış zamana denk düşmüşüz.

Hiçbir güzelliğin anlamı kalmamış.

Bir çobanın yüreğine sığınıp kalmışız.

Bir kuzunun süt kokan ağzına papatyalar dizmişiz.

Ahh Roza...

Biliyorsun.

Biliyorsun halkımızın derin acılarını,

Gözyaşlarına bulanmış dökülen kanlarını.

Yapamıyorum Roza yapamıyorum.

Öyle ki ayaklarım, ellerim, gözlerim körelmiş artık.

Hangi şarap ayinini bozar ekmekle.

Hangi peygamber cemaatine kabul eder.

Hangi tanrı bizi cennetine buyurur.

Ve hangi kadın sever tüm beden sıcaklığıyla.

Tarihin mürekkebi akıyor ruhumdan.

Ruhum acıyor...

Ruhum acıyor Roza...

Ruhum kalbimden fışkıracak diye korkuyorum.

Sonra bir meşe ağacının altında saçma sapan bir şekilde hayallere dalıyorum.

Ne absürt biriyim ama.

Ne sansasyonel bir komedyen.

Serseri,

Mağlup,

Kurban...

Tanrıya birilerinin çıkarı, korkaklık ve açgözlülüğü uğruna adanmış mahzun bir kurban.

Başı gövdesinden ayrılıncaya kadar içen, ağlayan ve yazan bir kurban.

Aforoz edildim kendi mezhebimden Roza.

Celladım halkım oldu Roza, halkım.