Yarım kalan bir rubainin cemalindeyiz seninle,

Ancak parmak uçları ile değebilen noktayız,

Müsfid dolu teknemizle,

Uzun bir göçün ortasındayız.

Ve sokağımsın dedi,

Sokağımsın dedi ince misaline uzanan gözlerinle.

Çiçek duruyordu orada,

Tepede gökyüzü maviliği vardı eminim.

Halbuki gözlerin yazdığım birkaç sayfanın arasında.

O yelpazeye kesen sesinin tatlı kıyıları birkaç kelimenin arasında hâlâ var.

Uzakta taşın ortasında gördüm yüzünü.

Çiçeklerle kaplıydı,

Uzakta, oracıktaydın işte.

Bir doğruyu yanıltacak gibi.

Ve müsfid dolu teknemizde günün ilk ışıkları hâlâ var.

An ki doğu trenlerinin geçtiği o vakit,

Öptü beni.

Öptü beni ve günahtır dedi.

Günah dedi ve alçakça söyledi bunu bir satıra doğru uzanırken.

O an bir filozof baldıranla öldü dedi,

Esnek sesle keşiş fısıldadı ormana doğru dedi,

Yaşlı, gülmeyi bekleyen kadın bize doğru baktı.

Oysa misilliydik bunca parlak renge,

Karanlık belli ki, alabildiğine karanlık.

Duvarda bir kilisenin resmi,

Yanında alçakça çizili ayna.

Karşısında kimse yok.

Oysa sen hâlâ bir kelimenin ortasındasın.

Sen diyorum sen,

Oradan birisi çıkmasın şimdi.

Adımdan hâlâ birkaç harf eksik,

Kaç defa baktığımı hatırlamıyorum bile 5.45 vapurundan kendime.

Artık bir adı var uzak kalan diyardaki renklerin,

Bu ise yarım kalan bir rubainin cemali.