Yol çok uzun. Sol tarafta kavak ağaçlarının hafif rüzgarın esintisiyle savruluşları, sağ tarafta uçsuz bucaksız yeşil bir ova. Araçta çıt çıkmıyor herkes kafasının içinde hayal ettiği o dünyadaki rolünü sürdürüyor. Kimi söyleyemediklerini kimsenin duymamasından güç alarak ağzına geldiği gibi savuruyor, kimi sabah yapamadığı kahvaltının aklında kalmasıyla uğraşıyor, kimi aklından çıkaramadığı o kişiyi düşünüp duruyor. Hafif cam açılmış aracın hızından hiddeti artan rüzgarın çığlığı aralıktan içeri doluyor. Doğa, yeni uyanmış küçük bir çocuğun üzerinden henüz atamadığı mahmurluğuyla bize kendini sunuyor. Yolların bir inişli bir çıkışlı hali içimde bir akıntı oluşturuyor. Peki, bu hızda kaza yapsak. Kimin ailesi daha çok feryat ederdi. Yeni evlenip kocasını kaybeden kadın mı, yılların hayat arkadaşlığını yapmış karısını kaybeden adam mı, yoksa henüz kavuşamamış sevdiğini kaybeden çocuk mu? Kendi ailelerimiz ne tepki verirlerdi? Kaç gün ağlarlardı. Kimin yası daha uzun sürerdi. Kim gerçekten daha kıymetli olup, ömür boyu unutulmazdı. Belki de hepsi. Hepsininde biriciği olan o kuzularını kaybetmek yılların acısına dönüşürdü. Geçmeyen bir yaraya.
Buralar tam köy düğünü yapılmalık araziler. Yemyeşil çimenler, geniş ve bol yapraklı ağaçlar. Bir ağaçtan diğerine bağlanacak kabloyla renkli ışıklar yanacak. Yola bakan tarafa gelin masası konulacak, davetliler için bol aralıklarla masalar yerleştirilecek, ortada en az yirmi kişinin oynayacağı bir açıklık bırakılacak, direkler dikilip süsler onlara asılacak. Gelinin arazide yürümesi ne olacak. Olsun. O da düz bir ayakkabı giyer. Araç gürültüleri insanları rahatsız ederse. Müziğin sesi daha da açılır. Kuş uçmaz kervan geçmez arazilerde neyin binası bunlar. Cami bile var. Asla içi heybeti kadar insanla dolmayacak olsa da. Cami görmek suçlarımı aklıma getirdi. Söylediğim yalanlar. İnanmadığım halde inanıyormuş gibi yapmalarım. Yanmam umarım bu sebepten. Yalanın her hali kötüdür elbette. Ama bunlar birilerinin arası bozulmasın diye söylenen şeylerdi. Yine de suç mu? Belki, evet. Olsun, sanıyorum ki tekrar olsa tekrar aynı şeyi yaparım. Demek ki pişman değilim ve bu konuda ısrarlıyım. Sevmiyormuş gibi yaparken de seviyormuş gibi yaparken de aynı sahtelikle devam ediyorum.
Yol kenarında mola verdik. Herkesin midesi uzun yola tahammül edemedi. Hafif esen rüzgarın yüzümü okşaması iyi geldi. En son tenim ne zaman böyle şefkatle okşanmıştı. Hatırlayamadım. Zaten insanın teni cinsel bir yaklaşım olmadığı sürece nasıl okşanırdı ki onu da bilmiyorum. Sanırım ailemden görmediğim şefkatin ve temasın yetişkinlik dünyamda da bir karşılığı, bedenimde bir tanımlaması yoktu. Yine sessiz olmakla suçlanıyorum. Hiç bitmiyor bu masal. İnsanların kafasındaki o kovana uygun bir bal üretmiyorsan seni kalitesiz ve alt sınıf bir arı olarak etiketliyorlar. Hiçbiri insanı olduğu gibi kabul etme eğiliminde değil. Ben de onların alaycılığından hoşlanmıyorum, ciddiyetsiz tavırlarından haz almıyorum, samimi olmamamıza rağmen samimiymişiz gibi hayatıma burunlarını sokmalarından nefret ediyorum. Ama onları değiştirmek yerine ben uzak duruyorum. Ah bunları asla anlatamayacağım bir ton insan var. Kulakları dinlemek için, beyinleri düşünmek için dünyaya gelmemiş de her bir zerreleri etiket üretme yarışı için var olmuş gibiler.
Sanırım zayıflıyorum. Asfaltın kenarında otururken karnıma doğru çektiğim bacaklarım nefesimi daha az kesiyor. Neyse, bu halimi de seviyorum. Sanki birini çok özlemişim de onun hasretini çekiyormuşum gibi içimde bir yerlerde de bir sızı var. Derin. Böyle kalbimden başlayıp mideme oradan bağırsaklarıma geçip yumurtalıklarıma ulaşıp aşağıya doğru inerken biten bir rahatsızlık hissi. Kulaklarım sessizlikte çınlamaya başlıyor. Sanki dünyanın çığlığı bu saatlerde duyuluyor. Ne diyor acaba. Kulak versem bana kendini anlatır mı? Ya da ben ona benden bahsetsem dinler mi? Şimdi yanında kim vardır? Elini tutan biri? Sarıldığı biri? Sevdiği biri? Peki, ben. Ben bu boşlukta hangi eksiği kapatmak için rol alıyorum. Kendi eksikliklerim. Onlar ne olacak. Açık hava uykumu getirdi. Arabaya oturup uyumam lazım. Gözlerim kapanıyor. Kimse yok mu hala? Dur, biri biniyor. Hangi kapıdan? Annemi özledim. Ahmet'i özledim. O kar yağdığı gün ne güzeldi. Uyumam..