Olur olmaz zamanlarda ve mekanlarda kaybeder oluyorum ruhumu ansızın. Sonsuz bir girdap veyahut karmakarışık bir labirent... Silüetler beliriveriyor puslu gözlerimi çevirdiğim gökyüzünde. Kulağıma fısıldaşmalar, kalabalığın arsız sesleri ve çığlıkları geliyor. Dünyanın ne yeşili ne mavisi ne de diğer canlı renkleri kalmış. Yapılan ihanetler ve söylenen yalanlarla kirleniyor bu dünya. Çer çöp görünen kısmı dünyanın kirliliğinin. 


Hırçın dalgaların dövdüğü kayaların üzerinde dimdik dururken bedenim, yüreğim parçalanıyor ve dizlerim titriyor. Üzülüyorum geçmişime, şu anıma ve bilinmez geleceğime. Bir dal sigara ve bir şişe bira ne kadar unutturabilir ki bu yavan ve yaban dünyanın akılalmaz sorunlarını? Kapatsam gözlerimi, yüzümü yalayıp geçen rüzgar sevgilimin mis kokulu saçları olsa, paltomun cebindeki soğuk parmaklarım sevgilimin soğuk parmaklarıyla sarmaş dolaş olsa, aklım ve fikrim kendi ütopyama ulaştırsa beni.


Üşüyen bedenimle birlikte üşümeye başlayınca ruhum, geri dönüyorum. Maskeli yüzlere ve manevi duygulardan arınmış bedenlere doğru yol alıyorum. Paltomu sıkı sıkı kavrıyorum. Aslında ruhumun beni terk etmesinden korkuyorum.