"Hastalıklar vücudumuzun sınırlarını farketmemizi sağlıyor."

Bu cümleyle başlayan serüvende şunu çok net farketmiş olacağım ki, o da bedenin aslında bir tepki merkezi de olduğu gerçeği.

Heyecanlandığımızda ya da panik atak geçirme durumunda elimizin ayağımızın titremesi bedenin, içeride yaşanan o gerilime, kasılmaya ya da herhangi bir başka ağır duygu ve hissiyata yönelik tepkisini bedenen vermesi, göstermesi ya da açığa çıkarması diyebiliriz aslında.

Stres yapınca karnımızın ağrıması ve birçok gencin bu durumdan muzdarip olarak ilaçlara hastanelere başvurmak zorunda kalması bu durumun en gerçekçi örneği değil midir?

Peki bedenimiz neden bu tarz tepkiler verir?

Neden içeride ki fırtınayı bedene tepki olarak yansıtır?

Ya da bedenen yaşanan bir çok hastalığın nedeni neden psikolojik, ruhsal, maneviyata yöneliktir?

Bunu uzun uzadıya düşünmek gerekiyor. Benim kendimce tecrübelerime ve bilgi birikimime dayanarak vereceğim cevaplar şunlar olacaktır (ki bu konuda ki cevaplar sınırsızdır benimkisi sadece minik bir kısmı) ;

İçimizde yaşadığımız o yoğun gerilim/kasılma/ gerginliği bedenin kaldıramaması ve dışa vurması. Aslında bu bir çeşit dur tepkisidir. Kaldıramadığını tek başına bununla mücadele edemediğini gösterme biçimidir.

Şu cümleden de anlayabiliriz;

"Vücudunuzun dur ikazı için hastalıkları seçmesi çok mantıklı çünkü siz ruhunuzun mesajlarını görmediniz"

Ruhumuz bizim o an için sakinleşmemizi, kendimize gelmemizi isterken bizim onu duymamız, es geçmemiz sonucu varılacak son yol ya hastalık ya bedeni tepkilerdir.

Vücut ruhsal anlamda çektiği eziyet ve yaşadığı o ağır buhran sonucu yetersiz kalır. Yetersiz düşer ve bu insana hastalık olarak da geri dönebilir.

"İçine atma hasta olursun" dememiz bir yandan bundan ötürü değil midir? İçimize attıkça onunla dolarız dolarız kendini ifade edemeyen birey bunalır, kötü hisseder, konuşamadığını hissettikçe içinde ki karanlık ilerler ilerler ve bu sonunda depresyona, içine kapanıklığa, asosyalleşmeye yol açabilir.

Ki "yalnızlık" ta bir grup psikiyatri hastasında bağışıklık sisteminin yok olmasıyla da ilişkilendirilmiş.

Sürekli bir şeylerle tek başına mücadele etmek zorunda kalmış olan bireylerin bağışıklık sistemi daha zayıf olabilir. Kendimden örnek vermem gerekirse sürekli bir savaş, mücadele halinde olduğum için bedenimin sonunda hep halsiz hep güçsüz yorgun bitkin düştüğünü hissederim. Bazı günler ayakta dahi duramam ve bağışıklık sistemim çok çok zayıftı düzelsin diye birçok şey yapmak zorunda kaldım. Hep çabalamak zorunda kaldım.

Bu da verdiğimiz mücadelelerin bedenimizde ki enerjiyi, gücü, sağlığı götürdüğünün en bariz kanıtları. Vücut kendisi için salgılanması gereken güzel hormonları salgılamadıkça da neşeden, iyi hissetmekten uzak kalmıyor ve içine kapanmıyor mu sizce?