Ölüme beş kala neyi düşünürdünüz? Sevdiklerinizi, yarım kalan işlerinizi... belki de ölümden kurtulmayı düşünürdünüz. Sizin aksinize ben şu an ölüme teslim olmayı düşünüyorum. Aklımda yalnızca tek bir detay takılı kalacak:

Mutfakta kaynayan su, ben ölmeden önce mi yoksa öldükten sonra mı ‘tık’ sesini çıkartacak?


Karşımdaki masanın üstünde beni görmezden gelen nam-ı diğer altıpatlar tabancayı elime aldım ve tabancayla buluşmak için sabırsızlanan kurşunu tabancaya yerleştirdim. Tıpkı filmlerde olduğu gibi kurşunun yuvasını hızlıca döndürmemin ardından kurşunun yuvasını içeriye doğru ittirdim. Şimdi bir oyun oynayacağım kendimle, oyunumuzun adını hemen hemen herkes biliyor. Rus ruleti. Normal oyundan tek farkı tabancayı sadece ben kafama dayayacağım.


Tabancayı tutan ellerimi yavaşça başıma doğru götürdüm. Kendime silahı ateşlemek için üç saniye verdim ve hayatımdan üç saniyeyi bir düşünce için çaldım:“Cesedimi kaç gün içinde bulurlar acaba?”


‘Tık.’


Tabancadan gelen tık sesi kulaklarımı doldurduğu sırada ölmek için daha erken olduğunu fark ettim. Yaklaşık birkaç dakika kadar. Aslında çocukluğumda bile oynardım Rus ruletini. Kalın uçların arasına ince uçlar karıştırırdım mesela. Şayet ince uç gelirse elime o gün not tutmazdım derslerde. Bakmayın siz olgun durduğuma, bir delinin bile özeneceği kadar zır deliyim aslında. Hayatımda yaptığım tek akıllı hareket kafama altıpatlar dayamış olmam.


‘Tık.’


Ateşlerken biraz titredi ellerim. Oysaki ilk sıktığımda ne kadarda cesur davranmıştım. Sanırım mertliğimi alıyor bu tabancanın soğuk kabzası. Belki de ölmekten korkuyorum. Kendim bile bilmiyorum ölmekten korkup korkmadığımı, kim cevap verebilir ki bana? Yaşamaktan korktuğum için bir silahı tutuyor ellerim ancak aynı zamanda ölmekten de korkmuyor değil bedenim.

Bana sunulan iki seçenekten de korkuyorum şimdi: yaşamak ve ölmek. Sanırım daha fazla düşünürsem vazgeçeceğim bu işten. Zaman düşünme zamanı değil adamım.


‘Tık.’


Henüz ölmedim ve matematik konusunda asla iyi olmasam da ölmeye daha yakın olduğumu hesap edebildim. En fazla iki üç kurşun sonra ölmüş olacağım, belki camın önündeki çiçeklere doğru belki soğuk parkeye doğru.


Sokağın az ilerisinde bir çiçekçi kız vardı. Onu görmek için her gün çiçek almaya gitmiştim, o da sevgilim var sanmıştı. Onu nasıl sevdiğimi söyleyemeden öleceğim, yine de ağlar mı arkamdan? Adımı bile bildiğinden şüpheliyim gerçi. Bir keresinde adımı sormuştu fakat yarım ağızla verdiğim cevabı duyduğunu bile sanmıyorum.

Düşündükçe aklıma geliyor da yaşarken gösteremediğim cesareti ölürken gösteriyorum. Kendimle gurur mu duymalıyım?


‘TIK.’


Tabancam bir kez daha boşa döndü, mutfakta bulunan su kaynadı ayrıca. Bir sallama çay yapıp köşedeki çiçekçi kızı çağırsam ne iyi olur! Evime gelir mi ki acaba? O gelmese bile siz gelirsiniz. Hem Rus ruleti de oynarız bir bardak çay eşliğinde.