Çeviri bir eseri okumadan önce dikkat edilmesi gereken ilk ve en önemli husus elbette çevirinin kalitesidir. Bir edebi eserin çevirmeni, yazarın anlatımına sadık kalmalı ve çeviri sanatının kuralları çerçevesinde doğru inisiyatifler kullanmalıdır. Öte yandan çeviri, usta çevirmenlerin de ısrarla belirttiği üzere, aracısız ve doğrudan eserin orijinalinden yapılmalıdır. Ancak bu şartlar sağlandığı zaman kaliteli bir çeviri söz konusu olabilir.


Bugün, özellikle "dünya klasikleri" diye adlandırdığımız ölümsüz eserlerde, çeviri epey diken üstünde bir konu. Zira bu eserlerin telif hakkı olmadığı gibi oldukça geniş bir okur kitlesi var. Bu nedenlerden ötürü, küçük-büyük, neredeyse bütün yayıncılar birer "dünya klasikleri serisi" oluşturmuş durumda. Hâl böyle olunca da dünya klasiklerinin bir serbest piyasa sektörüne dönüşmesi ve bu sektörün içinde bir çeviri kalabalığı oluşmuş olması kaçınılmaz bir durum. Bu çevirilerin önemli bir kısmında özensizlik söz konusu olduğu gibi, çoğu da orijinal dilden yapılmıyor, hatta bazı yayıncılar çeviriyi diğer yayıncılardan kopyalama yolunu tercih ediyor.


Hepimiz biliyoruz ki dili Türkçe olan bizler için, hem alfabesiyle hem de dil ailesiyle Türkçeye çok uzak olan Rusça, karmaşık ve zor bir dil. Dolayısıyla bu çeviri problemlerinin en çok ortaya çıktığı alanların başında da dünya klasikleri arasında büyük yer kaplayan Rus klasikleri geliyor. En nihayetinde sanatın doruklara çıktığı bu eserleri hakkıyla okumak isteyen okurlara düşen de işinin ehli çevirmenlerin çevirilerini tercih etmek oluyor. Fakat böyle bir kalabalığın içinde en iyi çevirileri bulmak epey zor olduğundan, okurlar, seçeneklerini birkaç yayıncı ile sınırlandırmak durumunda kalıyor, bu yol da her zaman bekleneni veremeyebiliyor.


Biz de bu sorunlara dikkat kesilip ülkemizin önde gelen Rus edebiyatı çevirmenlerini tanıtacağımız, dört bölümlük bir "Rusça Çevirmenleri Dosyası" hazırladık.


İlk bölümde, Hasan Âli Yücel'in eğitim bakanlığı döneminde kurulan ve dünya klasiklerini Türkçeye katmak için yoğun şekilde çalışan çeviri bürolarına gideceğiz. Edebiyat klasiklerini Türkçeye, Rusça asıllarından, kaliteli çevirilerle katan ilk isimleri ele alacağız.


Belirtmek gerekir ki bu yazıda adı geçen çevirmenler, çevirdikleri eserlerin önemli bir kısmını ilk kez Türkçeye katmış olsalar da bazıları daha önce çevrilmiş eserlerdi. Fakat her birinin Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde yaptığı çeviriler, “Rusça aslından ilk çeviri” olma özelliğine sahip. Zira çeviri devrimi devlet eliyle yürütüldüğünden, çevirilecek kitaplar konusunda bir iş bölümü içindelerdi. Şunu da eklemek gerekir ki elbette bu yoğun çalışma dört kişiyle yapılmıyordu. Fakat biz bu yazının amacı doğrultusunda, sadece - kullandıkları yalın Türkçe ve yazarların anlatımlarına gösterdikleri sadakat sayesinde- çevirileri bugün hâlâ en önemli yayıncıların bünyesinde varlığını sürdüren öncü çevirmenleri tanıyacağız.



Nihal Yalaza Taluy


1900 yılında, Rusya'nın Kazan kentinde dünyaya geldi. Öğrenimini Rusya'da tamamladıktan sonra Türkiye'ye yerleşti. Çeviri çalışmalarına, adı pek fazla duyulmamış yazarlarla başladı. Varlık gibi dergiler ve çeşitli kitabevleri tarafından çevirileri yayınlandı. Çevirmen kısmında adı bulunan ilk büyük eser, 1940'ların başında Semih Lütfi Kitabevi tarafından yayımlanan, Dostoyevski'nin "Budala" romanıydı. Aynı yıllarda Eğitim Bakanlığının çeviri devriminin bir parçası oldu. Burada Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev, Çehov, Puşkin, Gogol, Gorki, Fonvizin gibi pek çok Rus yazardan çeviriler yaptı. 1950'de hükûmetin değişmesiyle çeviri büroları dağıldıktan sonra büyük ölçüde Varlık Yayınları ile çalışmaya başladı. Varlık bünyesinde çoğunlukla Dostoyevski eserleri çevirdi. 1968 yılında, İstanbul'da hayatını kaybetti.


Nihal Yalaza Taluy, ömrüne, çoğunu ilk kez Türkçeye kazandırdığı, yüzden fazla eserin çevirisini sığdırdı. Bunların arasında "Budala", "Yeraltından Notlar", "Karamazov Kardeşler", "Ezilenler", "Diriliş", "İvan İlyiç'in Ölümü", "Martı" gibi büyük eserlerin yanı sıra, onlarca adı duyulmamış eser de vardı. Bugün ondan artakalanların neredeyse hepsi bu klasikler olsa da, Taluy'un Türk okurunu pek çok Rus yazarla tanıştırmak için çabaladığını bilmekte fayda var.


Varlık Yayınları bünyesinde yaptığı çeviriler bugün hâlâ Varlık Yayınları tarafından yayımlanıyor. Bunların dışındaki yirmiden fazla çevirisi ise Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ve Can Yayınları arasında paylaşılmış durumda.



Hasan Âli Ediz


1904 yılında, Sırbistan'ın Priboy kasabasında doğdu. Balkan Savaşı sonrası ailesiyle birlikte İstanbul'a göç etti. İstanbul işgal altındayken işgale karşı bildiri dağıttığı için tutuklandı. 1921'de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi ancak maddi yetersizliklerden dolayı burslu olan Askeri Tıp Akademisi’ne geçti. Aynı yıl Türkiye Komünist Partisi’ne katıldı ve 1930'a kadar yer aldığı bu partide önemli mevkilere geldi. İki kez de komünizm bildirisi dağıttığı için tutuklandıktan sonra 1924'te okuldan atıldı ve iki ay hapis yattı. 1925'te Sovyetler Birliği'ne gitti. Orada tıp eğitimini ve siyasal faaliyetlerini sürdürdü. 1930'da yurda döndü ve gıyabında verilen kürek cezası yerine beş yıl hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra tüm dikkatini yazarlığa ve çevirmenliğe verdi. Rusçanın yanı sıra Sırpça ve Fransızca da bildiğinden epey verimli bir çeviri kariyeri oldu.


Ediz, çeviri çalışmalarına Çehov öyküleriyle başladı. Adının geçtiği ilk önemli eser, 1937 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayımlanan, Turgenyev'in "Babalar ve Oğullar" kitabının ilk Türkçe çevirisi “Babalar ve Çocuklar"dı. Pek çok eseri Remzi Kitabevi aracılığıyla dilimize kazandırdıktan sonra çeviri devrimine katıldı. MEB bünyesinde de Fransız ve Rus yazarlardan çeviriler yaptı. Burada "Suç ve Ceza" onun payına düştü. Hükûmet değiştikten sonra da pek çok yayıncıyla çalışmaya ve çeviriler yapmaya devam etti. 1962'de İvo Andriç'in ünlü eseri "Drina Köprüsü"nü dilimize kazandırdı. Çevirdiği son büyük eser "Anna Karenina"ydı. Ömrünün son yıllarında ise hatırat çevirileri üzerine çalıştı. Ömrü boyunca yetmişe yakın eser çevirdi. 1972 yılında, İstanbul'da hayata gözlerini yumdu.


Bugün, çevirdiği “Suç ve Ceza”, “Anna Karenina” gibi Rus klasiklerinin arda kalanları (ki yaklaşık yirmi tanedir) Yordam Kitap'ın çatısı altında bulunuyor. "Drina Köprüsü" ise İletişim Yayınları'nda. Çevirdiği hatıratlar ("Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları" ve "Tahran 1943: Yeni Bir Dünyaya Doğru") ise İş Kültür'ün anı serisinde yer almakta. Gorki öyküleri seçmesi "Aşk Rüyası" ise Karbon Kitaplar ve Kapra Yayıncılık tarafından yayımlanıyor.



Zeki Baştımar


1905 yılında, Trabzon’un Sürmene ilçesinin Baştımar köyünde doğdu. Trabzon Öğretmen Okulu’nda okurken Rusya’ya gitti. Moskova Üniversitesi’nden mezun oldu. Ülkeye döndükten sonra Başbakanlık Kütüphanesi’nde tercümanlık yaptı. Çehov’un Rusçadan ilk çevirisi olan “Maske” başlıklı seçme öyküler çevirisi, 1938 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayımlandı. Bir sonraki çevirisi, çeviri devrimi bünyesinde, Tolstoy’un “Savaş ve Barış”ı oldu (“Harb ve Sulh” adıyla). Tolstoy’dan ve Çehov’dan çeviriler yapmaya devam etti. Puşkin’in “Erzurum Yolculuğu” hatıratını dilimize kattı. 1951’deki TKP davalarında, en yüksek cezayı alanlar arasındaydı. Akabinde Doğu Almanya’ya kaçtı ve oradan TKP’nin genel sekreterliğini yürütmeye başladı. 1973 yılında, Almanya’da vefat etti.


Baştımar, Rusçanın yanı sıra İngilizce ve Fransızca bilse de sadece birkaç Rus eseri çevirecek imkânı oldu. Ancak “Savaş ve Barış”ı -tam metin hâlinde- Türkçeye katan ilk isimdi. Bu çeviriyi, o dönem Bursa Hapishanesi’nde bulunan Nâzım Hikmet ile birlikte yapmıştı. Ama Nâzım Hikmet’in adı siyasi sebeplerden dolayı kitabın ilk baskılarında geçmemişti.


Bugün Zeki Baştımar’ın çevirdiği Çehov öyküleri, Can Yayınları’nın yayımladığı “Sayfiyede” adlı kitapta toplanmış durumda. Nâzım Hikmet ile ortak çevirisi “Savaş ve Barış” da yine Can Yayınları bünyesinde. Birkaç Çehov öyküsü yer alan “Köylüler”, Tolstoy’un “Hacı Murat”ı ve Puşkin’in “Erzurum Yolculuğu” çevirileri ise Yaba Yayınları’nda.



Erol Güney


1914 yılında, Ukrayna’nın Odesa kentinde dünyaya geldi. Asıl mesleği gazetecilikti. Türkiye’ye yerleştikten sonra da uzun süre sadece gazetecilik yaptı. Çeviri çalışmalarına doğrudan Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde başladı. Rusçanın yanında Fransızca da biliyordu. İlk çevirileri Platon (Eflâtun adıyla)ʼdandı. Daha sonra Gogol, Molière, Turgenyev, Çehov, Puşkin, Balzac, Gonçarov ve Dostoyevski’den pek çok eseri dilimize kazandırdı. Çeviri devrimi bünyesinde başladığı edebiyat çevirmenliği, çeviri devrimi kadar sürdü. 1950’lerde yaptığı bir haber nedeniyle vatandaşlıktan çıkarıldı. İsrail’e yerleşip “Şalom” gazetesinde yazmaya başladı. 2009 yılında, Tel-Aviv’de hayatını kaybetti.


Erol Güney, edebi eserlerin çevirilerini yaparken Rusça ve Fransızca hakimiyetini, büyük sanatçıların sanatsal kabiliyetleriyle birleştiriyordu. Hemen her çevirisini farklı sanatçılarla birlikte yaptı. Bunların arasında Melih Cevdet Anday, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat Horozcu, Sabahattin Ali, Sabahattin Eyüboğlu gibi büyük isimler yer alıyor. Bu ortak çevirilerden Orhan Veli ile çevirdiği, Gogol’den “Üç Hikâye”; Sabahattin Ali ile çevirdiği, Puşkin’den “Yüzbaşının Kızı” ve Oktay Rifat ile çevirdiği, Turgenyev’den “Klara Miliç” bugün Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanmakta. Melih Cevdet ile ortak çalışmaları olan Gogol’ün bütün oyunları ve “Ölü Canlar” romanı ise Everest Yayınları bünyesinde. Eyüboğlu ile birlikte çevirdiği “Oblomov” da İş Kültür’de.


Belirtmek gerekir ki Erol Güney’in çoğu çevirileri yukarıda tanıdığımız diğer isimler kadar yalın bir Türkçe içermiyor. Bu çevirilerde, iş birliği yaptığı sanatçıların kullandıkları inisiyatifler de dikkat çekiyor. Fakat bu çevirileri bugüne taşıyan en önemli husus da o sanatçıların isimleri.



*Kaynaklara dair: Çevirmenlerin hayatlarıyla ilgili bilgiler, çevirdikleri kitapların ilk sayfalarında yayıncılar (Can, İş Kültür, YKY, Yordam) tarafından verilen bilgiler baz alınarak yazılmıştır. Çevirdikleri kitapların araştırmasında, başta nadirkitap.com olmak üzere çeşitli internet kitapçılarından faydalanılmıştır.




Yazar: Onurhan Yorulmaz