Göğsü ani bir korkuyla kabararak yatağı tarafından zapt edilmişçesine bir hisle uyandı. Doğrulmaya çalıştı, pek de başaramadı. Sanki o yatak bir gecede ahtapota dönüşmüş de kolları onu sarmış gibiydi. Başı, beli, bacakları yatağa bağlanmıştı sanki. Gözlerini açmak istemiyordu, göz bebeklerinden göz kapağını kalkmaya zorlayan çubukların onu rahatsız etmesine rağmen gözlerini açmayacaktı, oldukça inatçıydı. Odanın hala dün geceki gibi olduğu düşüncesi inadını güçlendiriyordu.

Hayır, farklı bir yerde olduğumu hissediyorum… Ama ya bir yanılsama durumuysa?

Acaba duvarlar hala parlament mavisi miydi? Of… Neden gözlerim kapalıyken de göremiyordum sanki? Saat kaç ki? Gerçi güneş doğmuş olsa ışığı direkt yüzüme vururdu. O, kalın siyah perdeleri diktirmeden önceydi. Bu karanlıkta onu da göremem. Sadece zamanı öğrenebilseydim yeterince yatıp yatmadığımı bilirdim.

Bir an yanında birinin olup olmadığını parmak uçlarıyla kontrol etmek istedi. Tereddütlü, korkak parmaklar bunu öğrenemedi. Zaten onlara hiç güvenmezdi.

Hala yeterince hareket edemiyordu. Yatağa saplanmışlık hissi o kadar da kötü sayılmaz, hele dün gece hafızasında ince ince belirmeye başlamışken... İşte şimdi tam zamanıydı bir şelale hayalinin. Yeşillerin arasında, çok yüksekte, akarsuyun tam orta çizgisindeyim. Kollarımı açınca arkamdan vuran suyun serinliğini hissedebiliyorum. Bu beni sakinleştiriyor. Kenara yaklaştıkça uçurumu hissedebiliyorum, oldukça hazırım. Kollarını iyice açtı. Son bir adım… Baş aşağı, kolları açık şelalenin içinden dibine doğru süzülüyordu. Rahatlatıyordu, rahatladıkça hafifliyordu. Yalnız şelalenin yüksekliğini hiç böyle hatırlamıyordu. Artık dibine çakılmalıydı. Göz ucuyla bakmaya çalıştı. Hayır! Bir şifonyerin üzerine çakılamazdı. Bu yatağının karşısındaki duvara dayadığı su yeşiline kendi boyadığı, yıllardır kullandığı o şifonyerdi. Bir anda tepetaklak olmuş odasının ortasına çakıldı. Hayalini bile kontrol edememişti. Bir kez daha hafızasına yenik düştü. 

Düştüğü yerden toparlanmaya çalışıyordu. Sol tarafına baktı, yataktan destek almak istedi. Beceriksiz bir hamleyle uzanmaya çalıştı. Yalpalayıp yine aynı yere düştü. Bir an üzerinde durduğu halının rengi gözüne ilişti. Halıdaki kırmızı ton kan gibiydi. Tüyleri ürperir gibi oldu. İçindeki taşlar kıvılcımlanıyordu. Yabancı olduğu bir his, yorumlamakta zorlandı ve sağına döndü, kapıya yöneldi. Ancak ayağa kalkabilmişti.

Kapının kolu dışarıdan zorlanıyordu. “İlginç, demek dışarıda birisi vardı.” Aslında onu beklemiyordu. İçinde anlamsız bir heyecan onu panikletmişti. Kalbi hızla atıyordu. Beceriksiz elleriyle saçını toparlamaya girişti. Şifonyerin üzerindeki aynaya yöneldi. Elleri gerçekten beceriksizdi ya da saçları yeterince yetenekli değildi. Onlara kendi aralarında sarılmalarına izin vermek en iyisiydi. Çok şükür, gün ışığı çelimsizce içeri girmeyi başarabilmişti. 

Kapıyı zorlayan her kimse pes etmenin anlamını öğrenmeliydi. Bir türlü bırakmamıştı uğraşmayı, kapıyı açmamasına rağmen. Bir an başarır gibi oldu. En sonunda azmini takdir ederek kapıyı açtı. Sadece bir beklerken iki kafa görünce onlara dikkat kesildi. Yüzleri pek iyi algılayamamasına rağmen pencereden süzülen çelimsiz ışığa ilerledikçe kızın yüzündeki kendisinin dün gece kaybettiği gözlüğü olduğunu fark etti. Daha da dikkatli incelemeye koyuldu ve gördü ki biraz kilo alsaydı ona çok benzeyebilirdi. Kızın kendisi gibi gülmesi şu an sinirine dokunuyordu. Kendisi başka türlü gülmeyi bilmezdi.

“Şu oğlan artık bıraksa ya kızın elini.”

Sinirlerini çok zor zapt ediyordu. Bedeninden çok daha güçlü hale geliyordu sinirleri. Kıvılcımlarla hızlarını gitgide arttırıyorlardı. Ele geçirilmesine tek bir hamle kaldı. Göz bebeklerine düşen görüntülerle besleniyorlar. Olamaz! Göz kapaklarına emrediyordu artık: 

“Kapanın artık! Kimin için çalıştığınızın farkında mısınız?”

Bunun için çok geçti artık. Oğlan, o kendi gibi gülen, kilolu, gözlüklü kıza sarılmıştı bile.

Bedeni kendi hakimiyetini yitirmişti. Sinirleri kaplamıştı, sırayla her yerini ele geçiriyorlardı. Sevgilisi de tıpkı onun gibi ele geçirilmişti. Zavallı, uyurken bunun farkında bile değildi.

“Lanet olsun! Bombokluğun ortasında beni yine bir başıma bıraktı.”

Onları yenmenin bir yolu olmalıydı. Şifonyerin yanında yerde unuttuğu yarım şişeler geldi birden aklına. Dün gece ne yapmışım diye düşündü ellerine komut vermeye çalışırken. Ellerine ilk kez güveniyordu, sinirlerine itaat etmeyecekti. Yani öyle olmasını umuyordu. Şişeleri zorla belini büküp aldı. Şimdi yapması gereken şişenin kalanını sevgilisine içirip onu tekrar etkisi altına almaktı. İtaatkar elleriyle bu çok kolay olacak gibi görünüyordu.

“Artık ellerime bu kadar kötü davranmasam iyi olacak galiba. Bu durumdan kurtulalım, sonrasında güzel bir manikürü hak ettiniz.”

“Hadi sevgilim, uyan sen de artık.Lütfen!”

Sevgilisi hala kımıldamadı. Bunun için çok bekleyemezdi. Sarılan oğlan ve kızdan uzaklaşmak zorundaydı, hem de hemen. Gözlerini kapatıp kilit vurmalıydı kapaklarına. Bunun için uğraşırken kendini kapının yakınındaki kan kırmızısı halının üzerinde kıvranırken buldu. Artık ne buna şaşıracak bilinçteydi ne de buna vakti vardı. Eller halıya dokunup halıyı kazımaya başladı, tırnaklar halının içine onu emiyordu. Eller durmuyordu, bunlar kesinlikle kendisinin olamazdı -ki değildiler- Sevgilisi yardımına gelmişti.Yatağa dönüp baktı. O hala uyuyor ama nasıl? Hiçbir şey anlamıyor, düşünemiyordu da zaten.

Bedeni halının üzerinde artık kıvranmıyordu. Büzüşen damarlarının canlandığını hissedebiliyordu. Bedenini geri kazanmıştı. Hafifçe gözlerini araladı, aslında görmekten korkuyordu, bir yandan da görmezse içi içini kemirip bitirebilirdi. Onunla baş edebileceğini biliyordu. Eller yoktu. Başını hafifçe doğrultup yatağa baktığında gördüğü sevgilisinin yatak tarafından içe çekilerek gömülmesiydi. Öylece izledi, hiçbir şey hissedemeyecek kadar yorgundu. Sadece dinlenmek istiyordu. Tekrar halıya uzandı. Yer yavaş yavaş şeffaflaşıyordu. Uzandığı alan eriyerek yok oldu.

Tekrardan baş aşağı düştü, gözlerini açtı. Şelalenin içinde süzülüyordu. Şelalenin akarsuyla buluştuğu noktaya daldığında bedeni gevşiyordu. Huzura kavuşmuştu. Gözlerini kapadı, sadece sevgilisini hissediyordu.

Yatağında döndü, yastığının altındaki telefonunu çıkarıp saate baktı. Yatalı daha beş dakika ancak olmuştu ve göz kapaklarını tekrar örttü.