Durgun bir rüya görüyorum her uyumamda. Fiziğin her alanından bağımsız ama metafiziğin sarmaladığı rüyalar. Karmaşık örüntüler içerisinde imkansız olasılıkların olabildiği rüyalar. Dağılmanın, parçalanmanın an meselesi olduğu ama hep bir bütün olarak sağ çıkabildiğim yolculuklar. Nedir beynimin gayesi? Yaşamımdaki saçmalıklarla dolu hareketlerimin diyeti mi?
Evet, yaşamımda durgunluktan uzak kalmak için birçok şey yapıyorum. Sürekli saçma şeyler izliyor, saçma aktiviteler yapıyor ve saçma düşünüşlerde bulunuyorum. Gerçeklikten, gerçekliğin acı ve ızdırap verici yaşayışından kaçmak için kolaycılığa başvuruyorum. Bunun sonucunda bilinçaltım, "Bunlardan kaçma, ne kadar zor olduğu bariz olsa da bunlar seni bütün olmaktan ayırmayacak." diyor. Basit gibi görünen ama karmaşık bir denklem.
Biliyorum, yapılması gerekeni biliyorum ve hayatım boyunca etrafımdaki çoğu insana bunları anlattım. Fakat Shakespeare’in dediği gibi: “Yapmak da yapılması gerekeni bilmek kadar kolay olsaydı yoksul kulübeleri zengin saraylarına dönerdi. 20 kişiye yapması gerekenleri söylersin ama sen o 20 kişiden biri olamazsın.”
Peki ne yapmalı? Yaşayışın bu aptallığına devam edip geceleri beynin dehlizlerinde ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgide her gün ölmeden azap çekmek; yapılabilecek, katlanılabilecek bir şey mi?
Değil, o yüzden yaşayışıma bir değer katmalıyım. Gecem ve gündüzümün ayrı birer dünya olmasının önüne geçmeliyim. Çift taraflı yaşam süren benliğimi tek bir yolda toplamalıyım. Geçmiş ve olabilecek geleceğimin aynı fikir üzerine inşasına başlamalıyım. Bu inşa o kadar zorlu ve çetin geçecek ki Beşir Fuad gibi acıdan bileklerimi kesip son düşünüşlerimi yazmak ve bu acıya son vermek isteyeceğim. Ama ben hep korkak biri olmuşumdur ve kan tutar beni. O yüzden son demde hep bundan vazgeçerim ve yine karşınızda başka bir acımı paylaşırken bulacağım kendimi. O güne kadar hoşça kalın, kendinize dikkat edin.