Gittiğim yol yol değildi. Biliyordum da bunu zaten, ama insan kendini alıkoyamıyor yanlış yapmaktan. İçimde bir sıkıntı var bugün. Karaköy sokakları her zamankinden daha sakin, pencereden uzatıyorum kafamı güneşe. Güneş beni selamlıyor ben de onu. Ellerim kurumuş bulaşık yıkamaktan,bir krem olacaktı komodinin çekmecesinde. Biraz sürsem fena olmaz, bari bu çatlakları kapatmaya çalışayım. Sol tarafımdan kalkmışım bugün belli oluyor, başımın sağ tarafında da bir ağrı beni perişan ediyor. Küfürle sürüyorum kremi elime. Kırmızı kanepeme uzanıyorum usulca, gözlerimi biraz dinlendirsem bu ikimiz için de iyi olacak. Rüyalar alemi beni kovalıyor, teslim oluyorum.
Issız bir kulübedeyim. Duvarları parçalanmış, pencere pervazlarının kendine hayrı yok. Elimi attığım yer kırık dökük. Yeşil bir sandalye var salonun ortasında, yerde de mumlar ve bir kaç parça kağıt. Sanki birisi buraya tutsak olarak hapsedilmiş ve ona zorla şiir yazdırmışlar gibi. Müsvedde kağıtları açıyorum tek tek, her birinde de yarım kalan dörtlükler var. Güzel iş çıkarmış her kimse. Bacaklarım tutuluyor çömelmekten, sandalyeye oturuyorum. Ben de bir kalem çıkarıp bir şeyler karalıyorum kağıda, sonra o an kafama dank ediyor. Burası benim ruhum, burası bu kulübe benim içim. Beynimin içindeyim ve şiir yazıyorum. O an uyandım işte. Doğruldum kanepede, bir bardak su içtim. Soğukmuş iyi geldi. “Bu rüyanın anlamı ne şimdi, ne çıkarmam lazım?” Düşüncelere dalıyorum, gözüme dünden kalan bayat bir şiir takılıyor. Okudukça suratım ekşiyor. “Bunu hangi kafayla yazdıysam tebrik ederim kendimi!” Boğazıma takılıyor bayat şiir. Rüyamda yazdığım şiiri yazıyorum hatırladığım kadarıyla. İşte rahatlık, işte aydınlık. Ruhum artık tamamen özgür. Rüyalarım bana yol gösteriyor ve ben bu yolda yürümekten çok mesudum bugün.