Yahu bu nedir?

Sen hiç utanmaz mısın? Şu sofraya, şu içeriye sinen iğrenç kokuya bak! Hiç mi tiksinmiyorsun? Gerçi ben kime ne anlatıyorum? Ha izmarit, ha anason, ha sen... Ne farkınız var ki? Üçünüz de öldürücü, üçünüz de yakıcı değil misiniz?


Baksana bana, niye kaldırmıyorsun başını? Yoksa sızdın mı gene? Kahrolası adam! Ne diye başıma bela ettim ki seni? Gençliğimde hiç yoksa aklı başında insanlar görürdüm, ne diye tutuldum bir deliye, Tanrım? Ne diye yalınayak bir herife gönül verdim? Neydi benim günahım?


(Adamdan bir fısıltı gelir. Kadın, ne dediğini duymak için kulaklarını yaklaştırır.)


– Başım gövdeme ağır geliyor, Neslihan...


Hay başını seveyim senin! Ben de bir şey diyecek sandım. Ulan bir baş sendeki mi? Tek kan kusan sen misin? İnsan biraz olsun akıllanmaz mı? Yahu, ben ne yapıyorum diye sormaz mı? Filmmiş, kitapmış, edebiyatmış... Ne oldu hani? Ne getirdin de gördük? Ben kendime inanamıyorum. Nasıl yuttum bu palavraları? Ya kendine inanmayan bir adamdan nasıl medet umdum, nasıl...


(Kadın, adamın yanı başına oturup ağlamaya başlar. Adamın başı göğsüne eğik, "Neslihan... Neslihan..." diye adını fısıldamaktadır.)


Haklıydın sen, “Gelme,” demekte... “Git, bu yollar seni boğar; kendime faydam yok benim,” derken haklıydın. Ben ne yaptım? Gençliğine, serkeşliğine verdim. Ne oldu şimdi? İkimizi de boğmadın mı aynı kuyuda? Kalmadık mı karanlıkta? Bir şey söyle bana! Canıma tak etti vallahi! Ya seni vuracağım, ya kendimi! Parayla saadet olmaz diyorlardı, doğruymuş ya! Paramız var da ne oluyor? Neye yarıyor ulan para? Perdeni açamadıktan, güneşi göremedikten sonra...


(Adam halının üzerine yığılır.)


Sızdın değil mi gene? Geber kahrolası seni! Ben gidiyorum...


(Kadın kalkar, yatmaya gider. Birkaç saat uyuduktan sonra yanı başındaki boşluğu fark ederek uyanır. Adam, normalde bu saatlerde yanına uzanır, sessizce uyurdu. Neden hâlâ gelmediğini merak eder. Acaba çok mu sert davranmıştır? Müstehaktır ama ona, ne dese haklıdır. Bu dünyada bir düşünce onun kafasında yok ki... Herkes ölü, herkes yabancı yahut herkes sürgün yememiş midir?)


Kıyamaz yine de. Kalkar, oturma odasına yönelir ve adama bakar. Adam hâlâ aynı yerde uzanmaktadır, dudağının kenarından sızan kan damlalarıyla. Kadın ses etmeden adamı sırtüstü yatırır. Ses yok. Nefes almıyordur. Kalbini yoklar, nabzını yoklar. Ses yok.


Kalkar, adamın masanın üstünde duran paketinden bir dal alarak yakar. Bugüne dek hiç sigara içmemiş kadın, usulca ciğerlerine çeker nikotini. Adamın sureti dumanlar arasında kaybolur. Kadının gözünden bir damla yaş akar.


Dışarıdan imamın, insanı içinde kaybettiren o olanca sesiyle okuduğu ezan duyulur. Sonrasında güneş usulca perdeleri okşar. Sabah olmuştur.



---