Bileklerini dikmişler kırmızı sardunya kokan kızın. Siz hiç yalpaladınız mı kaldığınız yerde ? Bizi önce böldüler ikiye sonra yarım yarım harcadılar. Bir salona bıraktılar, tam ortasına, avizenin altına, camın az sağına anadan üryan bırakıldık. Tiz seslerle önce kulaklarımızı çınlattılar sonra adımızı bağışladılar. Gözlerimiz o zamanlar fal taşı gibi bir oyana bir buyana açılıp dururdu güneşin aydınlık tarafına. Önce güneşimizi söndürdüler sonra gözlerimizi oydular. Karanlığın ortasında bir başımıza bırakıldık. Kendimizi görmek için çabalardık rüyalarımızda, böylesi en güzeliydi aslında. Bir ayna verirlerdi elimize, ezberleyene dek düşürmezdik ellerimizden. Her detayına teslim olurduk kendimizin. Gören gözler yerini bakanlara teslim etti bir müddet sonra. Tekrarlamamızı istedikleri şeyleri söylemeyince, önce tiz seslerini kestiler sonra kulaklarımızı kopardılar. Kimimiz elleriyle kazıya kazıya anlatmaya çabaladı, parmaklarından oldu. Kimimiz kendi dediğini işitmeksizin konuşmaya çalıştı, dilini kopardılar. Sıfırı tükettik en sonunda. Bir dilek hakkı verildi en sonunda bize; "nedir muradınız ? " denildi. " Kendimize dönmek dedik."