Terden sırılsıklam olmuş bir işçinin yorgunluğu var üzerimde
Ne kadar dövülse de inatla kalkmayan eşeğe dönüştü sanki bacaklarım
Midem sanki grevde, hiçbir şey istemiyor ve gözlerim kızıyor bana
Günlerdir dört duvar arasına hapsettin bizi diyerek...
Oysa bilmiyorlar mıydı artık yaşanılacak günlerimin bittiğini?
İşte gecelerdir başımın etini yiyen saat gösteriyor tam da üçü
Sahi ne demişti doktor, bir daha güneşi göremeyeceksin mi ne?
Evet, acı içinde bir başıma geçiyor bu son saatlerim de...
Zaten bu yoksul hayatımda kim vardı ki yanımda duran
Şimdi de yalnız ve garip ölmeye şaşmamak gerek ondan
Yıllardır dost bildiğim kedim bile yoksa artık yanımda
Söyler misin bir başkasını beklemek ne kadar da saçma?
Başlangıç, doğum, acı içinde gelmek bu iç karartıcı dünyaya
Sonra daha acısı yaşam, hayat, ömür, yani daha keskin bir yara
Ve şimdi tahmin et bakalım, hangi bıçak var sırada?
Evet, son, ölüm, bitiş ve belki de kurtuluşumuzdur ha?
Güneşi bir daha göremeyecek olsam da üzülmüyorum asla
O varken de karanlıktı benim için bu vurdumduymaz dünya
Bu karanlıktan aydınlığa çıkmak vakti geldi mi dersin sonunda
Şükürler olsun Tanrı'm, artık bitiyor tüm kabuslar yavaşça
Hayır, korkmuyorum ölümden
Aksine, başıma gelecek en iyi şey bu olacak sanırım
İmkanım olsa paramparça edeceğim şu sinir bozucu saat dördü gösterdi az evvel
Ve vücudum öldü galiba ardından
Organlarımdan da ses seda yok
Acı bitti, kim bilir o nereye gitti
Hayır, artık yok üstümde bir ağırlık
Sanki kozasından çıkmaya hazır bir kelebeğim
Hafifledim, arındım, kanatlarım var
Hazırım artık uçmaya, gözden kaybolmaya
Bir daha görüşmemek üzere, elveda dünya...