Cumartesi sabahı erken kalktım. Hiç huyum da değildir doğrusu. Dolaba baktım, tam takır kuru bakır. Yok, her zaman böyledir zaten de bugün yumurta kalmamış. Şimdi markete gidip yumurta almak gerekir. Market sokağın sonunda. Caddeye nazır. Şu ucuz marketlerden. Sırtıma bir ceket aldım, cüzdanı kontrol ettim, sigarayı az daha unutuyordum. Aç karnına içmeyi sevmem lakin o kadar yolu yalnız başıma nasıl gideyim?


Ayakkabılarımı giydim ama ayakkabı demeye on şahit ister. Yenisini almak lazım da şimdi ekonomiyi yönetenlere küfür edecek halim yok, karnım aç. Kapıdan çıkarken bir sigara yaktım. Bu meret, açken içince baş dönmesi yapıyor. Bir anlığına sendeledim. Allah'tan gören olmadı. Akşamdan kalma sanırlar vallahi. Öyle sendeledim.


Karşı kaldırımdan yaşlı bir adam gidiyor. Elinde bastonu, başında kasketi, ağır ağır yürüyor. Kim bilir neler düşünüyor. "Emekli maaşı hangi gün yatacaktı? Ev sahibi kirayı sordu. Gözü kör olasıca. Geç mi kaldık acaba?" Belki de "Bizim bu oğlanın işleri ne zaman düzelecek? Bu ay düze çıkacağım, şu ay düze çıkacağım, borç gırtlağı aştı." veya hiçbir şey düşünmüyordur. Sadece yürüyordur. Olamaz mı? Belki kızının evine gidiyordur. Torununu görmenin vereceği heyecan ve mutluluk bir yana hemşire kızının tavsiyesine de uymak için yürüyordur sabahın bu saatinde. Neden olmasın?


Markete geldim. Sigara daha bitmemişti. Hızlıca birkaç nefes daha aldım. Sonra gelişigüzel fırlattım. Çöpe yürüyecek kadar dermanım yok. Çift kapıdan geçene kadar soluk soluğa kaldım. İçerisi tenhaydı. Bir baba çocuğunun elinden tutmuş, götürmüyor, adeta sürüklüyor. Bir an evvel çıkmak istiyor ama çocuk hiç oralı değil. Etrafına bakınıyor, bir şeylere elini atıyor, babası kızarak "Olmaz!" diyor. Kırk yaşlarında bir adam bu. Kılık kıyafeti pek düzgün değil. İşçi muhtemelen. İnşaat işçisi değildir ama. O kadar kaba saba durmuyor. Bir atölyede, belki bir fabrikada çalışıyordur. İki çocuğu daha vardır. Biri askerlik çağındadır. Belki daha okuyordur. Diğeri lisede. Yanındaki ilkokul. Karısıyla da pek anlaşamıyordur. Zaten görücü usulü evlenmişlerdir. Evlenene kadar yalnız kalamamış, elini tutamamıştır. Cahillik işte. İyi sigara içiyordur ama. Ayda bir sefer de fabrika çıkışında rakı sofrası kuruyorlardır. Sek içemez, sulandırır ama hiç yoksa 4 kadeh yuvarlar. Körkütük olunca eve gider. Çocuklar uyumuş olur. Sessizce kanepeye sızar. Büyük oğlu fark etmiştir geldiğini, üzülüyordur içten içe ama yine de yüzünü buruşturup "Geldi mendebur!" demiştir. Karısı müzmin hastadır. Kapının sesini duyunca inlemiştir yine, "Midem, başım, böğrüm, sırtım..." sesini duyurmaktır amacı. Adamın hiç umurunda değildir oysaki.


Çocuk bir ara elini raflardan birine uzattı. İyisinden bir çikolatayı kaşla göz arasında kaptı. Adam son anda gördü ya, iş işten geçti. "Bırak onu!" diye bağırdı. Sesinden ben korktum ama çocuk bana mısın demedi. Biraz çekiştirince başladı ağlamaya. "İlle isterim" diye tutturdu. Bırakmıyor. Babası biraz yumuşadı, başka bir tane vermeye çalıştı, elindekini bıraktırmak istiyordu ya nafile. Çocuk Nuh diyor peygamber demiyor. Adam bir yandan rezil olduğuna yanıyor, bir yandan da kıytırık bir çikolatayı alamadığına, alamayacağına yanıyor...


Bir ara çocuk debelendiği yerden kalktı, elindekini bırakıp jelibon aldı. Renkli renkli görünce hoşuna gitti galiba. Adam fiyatına baktı, gülümsedi. Ben yumurtayı alıp çıktım.