Düşüncelerin boğduğu bir geceydi. Hatta sabaha yakındı saat. Tavanda asılı kalmış sigara dumanını fark edebilecek kadar odaklanmıştım ve bulunduğum oda karanlıktı. Ruhumu anımsatan bir şekilde boğuk, oksijenden arınmış ölü bir hava kaplıydı. Balkon kapısından içeriye sızan küçücük bir ışık tomurcuğu da tüm bu betimlemeye dahil. Dumanı delen bir ışık. Sigaramda olabildiğine azalmıştı ki sigaramın ışığı sevdiğim nadir ışıklardandır. Birkaç saate hayatları yerli yerinde olan insanlar uyanıp işlerine gideceklerken -ki bunlar kendilerini özgür olarak tanımlayıp köleleşmiş bir gruba tabiler- ben sadece çok da rahat olmayan bir sandalyede tüm bu düzeni sigaramla karşılamaya hazırdım. Düşünüyorum ve bunu yazarken bile saat epey ilerledi. Artık ne düşüneceğimi de bulamıyorum. Sadece boğuluyorum. Ve emin olduğum tek şey sigaramın beni zaman kadar boğmadığı.