"sokaklarda kan vardı
ölüm vardı hatıramda"
her yer kan, daha da kan olacak. en güzel pencereden baksan da aynı yerde çizilmiş ufuk, aynı yerde dengelenmiş savaş çizgisi. bilsen, hâlâ umutluyum. utanmıyorum, umudum var. her şeyden değilse de birçok şeyden, çocuktan en çok. ah çocuk... ya çocuklar olmasa.
çocukken tıklatıp koşarak avlunun arkasına saklandığım depo kapısına bakıyorum. kıracak gibi tıklatıp terlikleri vura vura koşarak kaçardık. kiminleydik bilmiyorum ama bu kaçıp saklanma işi benim fikrimdi, bunu biliyorum. hem bir delik vardı kapıda, depoyu gözetler dururduk. delik dedimse de küçücük, göz bebeğinden hallice. o zamanlar göz bebeklerimiz daha mı küçüktü acaba... kim bilir?
hem küçükse de çocuk yine büyük görür ya, orası kesin. her şeyi, herkesi görür çocuk; tercüme edemez yalnız. o yüzden hep "şimdi şimdi anlıyorum" der durur BÜYÜKLER. ya, büyüklerden olduk şimdi öyle mi? oysa büyükler karşı taraftı, bizi anlamıyor hep sokaktan eve çağırıyorlardı. koşturma, der büyükler,
laf dinle, der.
yaptığını da beğenmezler genelde. "en çocuk" (ortamdaki en küçük çocuk) değilsen "KAÇIL" derler, "KENARDA DUR". hoş en çocuk sensen de kenarda durabilirsin, orayı atlamak olmaz. duvarın ardında çok çocuk kalır. kapılar ardında. hatta kapılar yüzüne kapanır bazı çocukların. ah o çocuklara sarılsam, o mu daha çok ağlar ben mi şimdi... bilmem.
ürkek bir bakış mı desem fotoğrafta gördüğüme, ürkek değil de çekingen belki. ama utanmış orası belli. koca gözleri yukarı dikmiş, kameraya bakıyor. gözler de tam zeytin. omuzlar desen küçücük hem de aşağı düşmüş. canım. can'ım, inan seni sarabilseydim bu gece bu aynı odada. biliyor musun sadece 2 kat daha badana oldu bu duvarlar, yani merak etme sümüğünün izi yok duvarlarda. vardıysa da ben saklardım biliyor musun? ama, derdim, bir daha yapma. ve beni dinlerdin biliyorum. çocuk olup unutsan da dediğimi, hemen o gün unutmazdın. çünkü sen hep dinlerdin o büyükleri. ah hele seversen...
ben seni hiç unutmadım çocuk. ne giymek istersin, en çok kimi seversin hâlâ hatırımda. biliyor musun 20 yıl sonra da kirazlı kıyafet seveceksin. ama oradan sonrasına ne söz verebilirim ne bilebilirim ama öğrenirsem, sana mutlaka yazarım. söz. yine de bana öyle geliyor ki genç öleceksin, belki pek yakında. genç. ama erken değil. hiç üzülme, zaman her şeyi yener de insan kendini çok şey sanar diye üzülür durur. dünya senin hatırına dönüyor orası öyle ama sen bunu bilmiyorsun; sana bunu hiç söylemediler. ve dünya senin hatırına döndüğü gibi benimkine dönmüyor. çünkü ben büyüğüm, karşı takımım.
hatta benim takımım için batsın bu dünya. dünyaları yere batsın. ellerindeki kanda boğulsun sevgilileri de, ölemesin kendileri. sen bu küfürleri hiç bilme, en büyük günah öpüşmek kalsın sende. çok istiyorsun biliyorum ama, hiç büyüme.
tutuşturduğun o kağıt parçasını söndüremedin, halıfleks yandı. o günde kal dilersen. bu arada o kağıdı neden tutuşturduğunu biliyorum, kimseye söylemedim merak etme. dedim ya, ben seni hiç unutmadım. gördüklerini de unutmadım. bazılarını tekrar tekrar düşünmüşsem bazı detaylar değişmişse bilemem ama duygun aynı kaldı, iyi ve kötü ile duygun güvende çocuk. bunu böyle bil. o küçük yüreğine ağır gelen ama ne olduğunu anlayamadığın her şey yerinde saklı. bazılarını anladım yaşayarak, bazılarını sırf senin hatırın için ben, bizzat kendim anlamlandırdım gerisi de zamanı gelince gelsin ya da yenilsin, boş ver. her hatıra güzel değilse de sen çok mu çok güzelsin.
canım çocuk, sessiz, uslu çocuk.
gözleri yaşlı çocuk, göz yaşı gözünün ortasında çocuk.
herkesin yakın olduğu halde -unutma, çocukken herkes sana yakındır-
kapının dışında kalan çocuk.
seni seviyorum.
11.08.24 sabah beş suları
Mısra Ergök
2024-08-11T07:53:36+03:00🤍 hoş yazı