yollar hep aynı da, virajlar değişiyor bir tek. gideceğin yerin hiçbir önemi kalmıyor ruhundaki sızıyla. başıbozuk düşler kurarak aşıyorsun yolları. tırnakla, pençeyle kazarak mücadele veriyorsun, ücra tünellerde buluyorsun kendini bir zaman sonra. hani o tünelin ucundaki ışığı görmek istiyorsun ya bir umut, içinde sabırsız çekmeceler oynuyor, gözlerin yeryüzüyle kamaşsın istiyorsun. ama baktıkça uzuyor yollar. çaresiz bekliyorsun, biliyorsun çünkü çıkacaksın oradan. hemen çıkmak istiyorsun geçmiyor, bitmiyor bir türlü o girdap. mesnetsiz teminatlarla düşlüyorsun aydınlığı. geri dönsen çok geç, aynı yolu dönüp duracaksın. ileri gitsen bir bilinmezlik, yeni virajlar, patikalar. bir garip ilerliyorsun, karanlığa boyun eğmekten başka çaren kalmıyor. ilahi bir dokunuş istiyorsun, belki de bir el, çekip çıkartsın istiyorsun seni. ne gelen var ne giden. ruhunun akları bile kararıyor. 


an geliyor, öfkenle, gözyaşınla doğrultuyorsun başını. etrafında kimse yok, anlıyorsun yalnızsın, elinden kimse tutmuyor. bir küfürdür başlıyor, aklından geçiyor yaşantın. kardeşe, dosta, ilaha başlıyor önce küfrün, en son kendinde son buluyor. bu yola girdiğin her anına küfrediyorsun, seni sen yapan her şeye küfrediyorsun. geçtiğin sokaklara, düşlerine, hayatına dokunanlara ve boyun eğdiklerine küfrediyorsun. zihnindeki savaşa yorgun düşürüyor bedenin. etrafındaki karartı göğsüne nüksediyor, ele geçiriyor bedenini. önce ellerin yok oluyor sonra diğerleri yavaş yavaş. kafanda sesler yankılanıyor “olanların suçlusu sensin, başına gelenleri hak ettin,”

etini kopartırcasına bağırıyorlar çevrende, çığlık çığlığa eriyor gözlerin, yok oluyorsun. gerisi derin bir sessizlik. 


sessizlik kuyusundan, canının derinlerine saplanan acıdan bir direniş filizleniyor. dayanamıyor ruhun fazlasına. çatlak veriyor, sızıyorsun o çatlaklardan fışkırıyorsun. yaralarından öğreniyorsun baş koymayı, karanlıktan sıyrılmayı. çığlıklar susuyor, en gür tınıyla sıyrılıyorsun düşsel zindandan. gözlerin aydınlanıyor, ellerin parlıyor, sonra diğerleri yavaş yavaş. zihninin ateşkesi güç oluyor isyanına. doğrulduğun yerden sıyrılıyor, koşmaya başlıyorsun. hiç durmadan, usanmadan savaşırcasına koşuyorsun. tünelin ucundaki ışık şavkıyor, hala uzak ama daha parlak. gözlerine dolanları silmiyorsun bile. koştukça güçleniyor bedenin, parlamaya başlıyorsun. geçtiğin yerler aydınlanıyor kestirmeler yaratıyorsun kendine.  

ışığın yerine geldikçe anlıyorsun tünelin sonundakine değil, içindeki aydınlığa özlemin. önce kafandaki tünelleri aşıyorsun sonra içine düştüklerini. 


ışığa ulaşıyorsun, yüzüne çarpıyor yeryüzü. ardında bıraktıkların gibi geride kalıyor tünellerinden biri. artık mutlak olan yeryüzü değil, sensin.