Daha fazla içilseydi, daha fazla anlatırdım, şimdilik bu kadarını anlatabilmiş olmamla avunalım.

*

İtiraf edeyim; birkaç zamandır onun hakkında değil, onun saçları hakkında düşünüyorum.


Buna inanıyorum -bana anlatıldı- onun saçları ve o, bundan yüzyıllar önce kimliksizleştiler ve bir oldular.


Böylece onun saçları hakkında düşünmek de onun hakkında düşünmektir. [ya da onun hakkında dua etmek mesela.]

*

Diyelim ki, onun saçları hakkında düşünüyorum, çünkü saçları bir deniz gibi dalgalı. Saçlarına baktıkça içimde bir ateş yanıyor.


Aman Allah'ım nasıl güzel saçları var!


Ateş hakkında şunları açıklayalım ve inanalım: Şimdiki zamanın öncesinde insanoğlu yine biz insanoğluyken, artık gece olduğunda ve insanoğlu ormandayken, uyuyabilmesi ama vahşi hayvanlardan korunması gerektiğinde

bir ateş yakmak zorundaydı.


Ateşin öngörülemez halleri, görüntüleri, devinimi, sesleri ve sıcaklığı, avını öngörülebilirlikler üzerinden yakalamaya ve ısırmaya yaratılmış kurtlar için bir muammaydı.


Ateş, dibinde yatan insanoğlunu uykusunda koruyordu. Hayatta kalmak, insanoğlunu ateşe inandırdı, onun yanında güvende olduğunu bildi. İnsanoğlu, ateş yaşadığı sürece, geceleri uykumda kurtlara yem olmayacağım diye düşündü.


M. zihnimde bir alev gibi yürüyor. Benim nazarımda bir ağır çekimde bana geliyor. Kahverengi saçları dalgalanıyor, bu dalgalanmanın aslında bir özlem hareketi olduğuna sanırım şimdiye kadar inanmışımdır.


M’nin saçları hakkında düşünürken bunları düşünüyorum, tekrar tekrar bunları düşünüyorum- çünkü M.’nin saçları kurtları korkutan bir ateş gibi.


Onun saçlarını çok dikkatli izlediğimde yanan bir ateşin çıtırtılarını da duyabiliyorum.


Ve diyorum ki, hayatta kalma alışkanlığı beni, senin saçlarının yanına getirdi.


Bu saçların çıtırtısı yanında kendimi güvende hissedeceğim ve bu güvenlik hissinin sağladığı tatlı-yalan ölümsüzlükle,

neyim var neyim yoksa sana bakmaya, seni izlemeye, seni görmeye, seni duymaya devam edeceğim.


Artık yaşamıyor olsan da buna inanacağım.