Merhaba Kâri, nasılsın? Umarım iyisindir, beni sorarsan, sen bu satırları okuyacaksın ya, onun mutluluğu eminim ki beni olduğumdan iyi edecek, şüphen olmasın. Ha laf aramızda iyi ki varsın Kâri. Daha önceki buluşmamızda dedim mi hatırlamıyorum lakin hislerim kaldığı yerden devam ediyor. Bu satırları okuyacağını düşündükçe içim ısınıyor, sanki heyecanlanıyorum. Bu heyecan hissi biraz garip ama sen beni anlarsın Kâri, dinle bak.

Nedendir bilmem, bir şeyleri tasvir ederken çocukluk yıllarıma dönerim hep. Olaylar, mekanlar, kişiler değişse bile ilk yaşadığımız duyguların hazzından olsa gerek acı tatlı her duygu keyif vermiştir bana. Başak burcuyum bununla bir alakası var mı dersin? Bak doğru diyorsun, vardır belki ama asıl mesele gönlün cilası olan sevgiyi diri tutmak galiba. Rahmetli dedemle bir gün parka gitmiştik, o günü hiç unutmam. İlk defa tahterevalliye binmiştim.

- Sıkı tutun tamam mı, dedecim.

-Tamam.

O an ne kadar zor bir söz verdiğimi havaya hopladığımda fark etmiştim galiba. Ufacık ellerim, buz tutmuş demirleri nasıl sıkabilirdi ki? O ânın ruhumda bıraktığı yegane duygu, havada asılı kalmışım da düşmekle düşmemek arasındaki o tedirginlik hali... Böyle göğüs kafesine dolan kelebekler mi desem... Heh işte heyecanla karışık o ruh hali sarıyor beni, sana bir şeyler anlatacak olduğum zaman. Hep kendimden bahsettim, senin peki şu sıralar ruhunu saran duygu nedir Kâri?

Merak olsa gerek. Sadakat başlığında bir metne böyle masum duygularla giriş yapayım dedim, darılmak yok, aşk olsun Kâri. Olsun da ben anlatayım, sen dinle.


Bugüne kısmetmiş anlatmak, seninle bugün sadakat hakkında konuşmak istedim. Kim bilir belki benim gibi düşündüğünü fark edersin de bu satırları beraber yazıyormuşuz hissi sana hâsıl, bana kısmet olur.

Biliyor musun, bu kavrama ben çok önem veriyorum. Eminim sen de günümüz ilişkilerinde mumla arıyorsun. Ah sadakat. İyi insanların büyülü davranış biçimi. Peki hiç düşündün mü? Sadakat kavramını nerelerde ararız mesela? Bence İnsan için yaşanılması vacip olan her duygunun içinde aramalıyız sadakati. Ağlamak mesela Kâri. En son ne zaman sadakat üzere ağladın? İçten içe ağladıkça açıldın. Böyle bir ayrım mı varmış canım, deme hemen. Veya en son ne zaman güldün? Şöyle gözlerinden parlaya parlaya yaşlar aktı, yanaklarına. Düşünüyorum da gerçekten sevdiğimiz biri veya bir şeyin üzerine titrediğimizde bu duygular kendiliğinden ortaya çıkıveriyor. Zira sevmek başka Kâri, bambaşka.

Hele ki sadakat üzere kalbine birini kondurabilmek. Geçenlerde yazdığım bir şiirimi şöyle bitirmiştim: ''Aşk gelince nevbahar, gidince sonbahar.'' Zıtların bir gönülde hemhal olması bu olsa gerek. Öyle ya, her daim gönül birini kondurur kendine. Sadakat üzere gelen aşkı anlatayım mesela. O gönlün sakinlerine, ''Hepinizden farklıyım ben! Benim adım esaret'' nidaları ile gelir de kuruluverir baş köşeye. Sevenin sevdiğine karşı sadık kalması. Ne büyük bir imtihan. Zira sadakat, bazılarımız tarafından karşı tarafa karşı yapılan bir iyilik olarak bunu düşünür.

Ama ben böyle düşünmüyorum. Aslında sadakatli olmak kendine yapılan bir iyiliktir canım Kâri, nasıl mı? Dinle.


Hayat dediğimiz bu yolda bizlere bazı kapılar açılıyor değil mi? Her gün iş olarak olsun, ilişki olarak olsun kapılar açılıyor ve kapanıyor. Aman sen sen ol, açık kapı her zaman bırak. Laaap! diye çekip gitme Kâri. Bu kapıları kapatmamanın, ilişkileri uzun süre devam ettirebilmenin, iyi bir arkadaş ağına sahip olmanın -buna Z kuşağı artık ''network sahibi'' olma diyor-, başlıca yolunun ben, sadık kalmaktan geçtiğine inanıyorum. Yani sadakat sahibi olmak karşındakini yüceltirken aynı zamanda bireyin kendine de olan saygısını da perçinliyor.

Hani atalarımız demiş ya, ''Bir kapı kapanır bin kapı açılır.'' O iş hiç de anlatıldığı kadar kolay değil. Hele sadakat kapısı öylesine zor açılır ki dünyalar dolusu emek vermek ister. Güven vermek ister. Biraz ciddi bir söylem yapıştı sanki dilime şu an. Ama biliyorum ki sadakat, bu hassas terazinin mihenk taşıdır, Kâri.

Günümüz ilişkileri çıkardan ibaret artık. Ne yazık. Hakkıyla bu kapının eşiğinde oturanlar var biliyorum. Onlara lafım yok lakin kötü insanlar, sadık insanları pek güzel kullanıveriyor. Ama ben inanıyorum ki sadık kullar her zaman kazanır.


Peki ya anlatmak, yazmak. Ve tabii ki dinlemek. Şu an bu sözlerimi dinlediğini bilmek ne güzel bir duygu... Zaman zaman seni sıktığımı düşünüyorum. Hakkını helal edesin Kâri.

Sadakat için daima.

Ne demiştik, heh, sadık kullar. Dünya o güzel insanların hürmetine dönüyor da derler ya, bizim coğrafyamızda dillere yapışmıştır bu söylem. Belki de yapışmış idi demeliydim.

Modern bireyde sadakat mi olurmuş canım, kendi cebini düşünen, sistemin köleleri neticede hepsi. Dersen sana senden çok hak veririm, buna emin ol Kâri. Hadi o zaman. Bu sisteme bir çomak da biz sokalım. Saf, temiz duyguların hamisi olan sadakat duygusunu yeniden canlandıralım.

Hadi gel, ilişkilerimizi yavaş yavaş kuralım. Öyle ya hızla kazanılan bir kas kütlesi nasıl ki hızla eriyor, bir haftada verilen kilolar sonraki hafta geri alınıyorsa sadakat kazanmak da pek farklı değil. Emek gerek, zaman gerek, muhabbet ve aşk üzere olmak gerek. Yani anlayacağın epey emek gerek Kâri, anladın sen.

Sonraki konuda görüşmek üzere. Hoşça kalasın, canım Kâri.