Anne ya da ana, bir çocuğu doğuran, doğurmasa da evlat edinen ve bakımını üstlenen kadın. Sözlük anlamına baktığımızda söylenenler böyle olsa da benim için annem sadece bu tanımdan ibaret değildir. Doğduğum andan itibaren tüm yaşantımda bana eşlik eden, anılarımı birlikte yazdığım ve gücümü aldığım gülen yüzümdür. O zamanlar 4. sınıf öğrencisiydim. Annemin kanser hastası olduğunu öğrendim. Yaşımdan dolayı ya da daha önce başıma gelmediğinden de olabilir, bilmiyorum ama o yaşlarda kanserin ne olduğunu tam algılayamadım. Bir anda hayatımıza kemoterapi, ışın tedavisi ve ağır ilaçlar girdi. Bununla birlikte bizden gidenlerse annemin gücü ve saçlarıydı. Ablamlar ve ben küçük olduğumuzdan annemin kemoterapi günlerinde dedemlere giderdik. Yine bir gün annemin kemoterapi günüydü ve biz dedemlerdeydik. Annem, babamın ona dönüşte otobüsle gelmesi için verdiği yol parasıyla haftalarca istediğim scooter’ı almış ve otobüse binmek yerine yürüyerek dedemlere kadar gelmişti. Bundan önce alınan hiçbir hediye beni bu kadar etkilememişti. Üstünden kaç yıl geçerse geçsin annemin o gelişi hep hatırımda kalacaktır. Tüm yorgunluğuna rağmen gözlerinde beni mutlu etmenin sevinci vardı. Anne olmak buydu; çocuğunun gözündeki mutlulukla mutlu olmaktı. Bu anımı anlatmaktaki amacım demagoji yapmak değil, lütfen yanlış anlamayın. Annemle onlarca anım var, yine de en çok bu yüreğime dokunur. Yazımın başında da söylediğim gibi annem benim için sözlük anlamının da fazlasıdır. Gece olunca üstümü örtendir; şuh kahkahalarım, bugünlere kadar dimdik gelmem için en büyük desteği verenimdir. Hoyratça davransam da hiç yüzünü çevirmeyenimdir. Kalbi her zaman çocukları için atandır. Annem tabiri caizse bu çivisi çıkmış dünyadaki tek varlığımdır. Teşekkür ederim anne, seni çok seviyorum.