Gecenin ilerleyen saatinde, dilencinin kapısının önündeydi. İçeri girmesini engelleyen utanç duygusunu yenerek içeri girdiğinde dilenci henüz uyumamıştı. Önce Safir’in çamura bulanmış kıyafetlerine bakıp sonra yüzünü Safir’in ağlamaktan iyice kızarmış gözlerine çevirerek şöyle sordu:
— Sana ne oldu dostum?
Safir, dilenciye sarılarak ağlıyordu.
Dilenci:
— Sana ne oldu dostum?
Safir:
— Beni affet dostum! Beni affet!
Dilenci:
— Neden bu haldesin dostum, anlat…
Safir, olan her şeyi anlattıktan sonra bir kez daha:
— Beni affet dostum…
Dilenci:
— Ne yazık ki ben senden daha suçluyum!
Safir:
— Hayır, senin bir suçun yok.
Dilenci:
— Bana hikâyeni anlattığın gece seni buradan göndermeliydim. Sana, git, demeliydim, bu şehir içine düşeni yutar, demeliydim, ama yapamadım. Dediğim gibi umut, sadece umut, umutlarım sana git dememe engel oldu, oysaki gitmeliydin dostum…
Safir, çamura bulanmış keseyi çıkarırken bir yandan da dilenci ile konuşuyordu:
— Burada ne kadar altın kaldığını bilmiyorum, yarın sabah kalan 250 adedi de sana iade edip gideceğim dostum… Bu gece burada kalabilir miyim?
Dilenci:
— Tabii ki dostum…
Safir’den binlerce deve adımı uzakta, ney ile neyzenin dudakları bir kez daha birbirine değmişti. Birbirini hasretle bekleyen sevgilinin sohbetine doyum olmazdı… Neyin sesinin ulaştığı her yerde insanlar yataklarında tatlı bir uykuya dalmıştı…
Gün doğduğunda Safir çoktan uyanmıştı, dilenciyi uyandırarak:
— Beni burada bekle dostum, altınları alıp sana getireceğim…
Dilenci:
— Ben de geliyorum!
Safir’in şaşkın bakışları arasında:
— Hayır hayır, altınlar için değil, gittiğin şehre ben de geliyorum…
Safir:
— Peki, ama neden?
Dilenci:
— Bak dostum, ben dünyaya sakat olarak geldim, tüm dünya benim için bu şehirden ibaret ama bu şehrin dışında da bir dünya olduğunu biliyorum. Tüm hayatını bir şehirde mahkûm gibi geçirmek ne demek, bilemezsin. Üstelik yeni bir hayata başlayacaksam, bırak, bunu yeni bir şehirde yapayım, lütfen seninle geleyim…
Safir:
— Ama nasıl gideceğiz?
Dilenci:
— Nereden baksan 300'den fazla altınım olacak; bir at alalım, hem sen de daha çabuk varırsın…